1665 yılında başlayan ve yaklaşık iki yıl süren Londra’daki veba salgını, Daniel Defoe’nun söylediğine göre birden bire sona erer. Daniel Defoe şöyle der: “Ne yeni bir ilaç, ne yeni bir tedavi yöntemi bulunmuş, ne de hekim veya cerrahların ameliyatlardan edindiği herhangi bir tecrübe işe yaramıştı”. Defoe, hastalığın nasıl bittiği konusunda daha detaylı bilgi vermez. Ancak, hastalığın insanlara Tanrı’nın bir cezası olarak gönderildiğini ve sonrasında Tanrı tarafından sona erdirildiğini vurgular.
Bir yazı dizisi olarak, toplamda beş kısa makale ile incelediğim 1722 yılına ait Veba Günlükleri adlı kitap, daha önce de belirttiğim gibi 1665 yılında Londra’yı kasıp kavuran veba salgını hakkındadır. Daniel Defeo’nun bu kitabı 1722 yılında yazmış olması, kitabın veba salgını ile ilgili doğru bilgi verip vermediği konusunda şüphe uyandırır. Çünkü Defoe, 1665 yılında henüz beş yaşındadır. Dolayısıyla, kitapta anlatılanların ne kadarı doğru olabilir? Bu konuda yapılan araştırmalarda, Defoe’nun salgın ile ilgili bilgileri, salgını yaşamış amcasından aldığı kanaatine varılmıştır. Ayrıca Defoe, konuyla ilgili başka araştırmalar da yapmıştır. Nitekim kitap, ilk kurgusal gazetecilik örneği olarak da kabul edilmektedir. Kitap, kimilerine göre sadece bir “kurgu” olsa da kimlerine göre ise “otantik tarih” olmayı sürdürmektedir.
Salgından 68 yıl sonra yazılmış olsa dahi, o günlerde yaşanan veba salgını ile bugünlerde yaşanan Covid-19 salgını arasındaki benzerlikleri göstermesi bakımından kitabı faydalı buluyorum. Örneğin, o dönemde vebaya karşı bazıları sirke ve sarımsak kullanılırken, bugün de Covid-19 salgını sırasında sarımsağa başvuran kişiler olduğu görülmektedir. Hatta, sarımsağın Covid-19’a karşı bir koruma sağlamadığı, sadece bağışıklık sistemini güçlendirici etkide bulunduğuna yönelik açıklamalar yetkililerce yakın zamanda yapılmıştır. Ayrıca yeşil sebzelerin önce sirkeli suda yıkanması, evdeki eşyaların sirkeli su ile temizlenmesi gibi uygulamaların, Covid-19’a karşı etkili olduğu kanaati yaygınlaşmış ve sirke tüketimi en azından Türkiye bağlamında artmıştır.
İki salgın arasında ikinci benzerlik, sosyal sınıflar arasındaki uçurumda görülür. Daniel Defoe’nun yazdıklarına göre Londra’daki veba salgınında en çok etkilenen kesim yoksullar olmuştur. Çalışmak zorunda kalan bu yoksul kesimde, hastalığa yakalanma ve bulaştırma oranı çok daha yüksektir. Bu yoksul kesimin, çalışırken önlem almada zayıf kalması da bir başka eleştiri noktasıdır. Benzer şekilde, Covid-19 salgını sırasında da çalışmak zorunda kalan insanların taşıdığı risk, toplumu meşgul eden sorunlardan olmuştur. Dolu otobüslerde işe gitmek zorunda kalanlar ve gerekli tedbirlere uymayı reddeden bazı çalışanların durumu, bu dönemde haberlere konu olmuştur.
Covid-19 salgını döneminde, zengin ve yoksul kesim arasında salgının tecrübe ediliş şekli de farklı olur. Yoksul kesim çalışmak zorundayken ya da işten çıkarılmış şekilde, kısıtlı imkanlarla yaşarken; bir kısım zengin kesim sayfiyeye çekilmiş temiz hava ve doğa manzarası eşliğinde geçim sıkıntısı da çekmeyerek hem manevi hem de fiziki sağlığını koruyabilmiştir. Sosyal mesafeyi korumanın imkansız olduğu kalabalık otobüs, metro ve metrobüs manzaraları, çalışmak zorunda olan insanların çektiği sıkıntıyı da göstermiştir. Benzer şekilde 1665 yılındaki salgında da zengin kesim gemilerine çekilmiş, ücretle tuttukları insanların kendilerine ihtiyaçlarını getirmelerini sağlayabilmişlerdir. Bazı zenginler ise taşradaki evlerine gitmeyi tercih etmiştir. Ancak dar gelirli kesim Londra’da kalmış, çalışmış ve ekseriyetle de yaşamını yitirmiştir. İster 400 yıl önce ister 400 yıl sonra yaşansın, olan yine yoksul kesime olmuştur.
Üçüncü benzerlik, ölüm sayıları konusunda yaşanan güvensizliktir. Londra’daki salgın sırasında, hükümet tarafından verilen ölü sayılarına Defoe’nun inanmadığı görülür. Aynı şüphenin toplumda da var olduğunu söylemektedir. Benzer şekilde, Covid-19 salgınında devletlerin verdiği rakamlar üzerinden spekülasyonlar yapılmış, hatta Türkiye’de de hasta sayısı konusunda önemli tartışmalar söz konusu olmuştur.
Başka bir benzerlik, iki salgın için de kullanılan metaforlarla ilgilidir. Defoe, karantina kapsamındaki evleri hapishanelere benzetmektedir. Covid-19 sırasında da, evleri hapishaneye benzeten karikatürler yayınlanmış, bu düşünce espri malzemesi yapılmıştır. Bu hapishanelerden kaçmak için Londra’daki insanlar türlü yollara başvururken, 2021 yılında da karantina yurtlarından kaçmaya çalışan insanları görmek mümkündür. Ayrıca Defoe kitabında, bir tane veba evi olmasını onaylamayarak, şehirde daha çok veba evi olması gerektiğini söylemektedir. Bugün Türkiye’de kurulan (örneğin, Yeşilköy Murat Dilmener Hastanesi) salgın merkezleri, Defoe’nun içine rahatlatacak cinstendir.
Bundan başka, iki salgına karşı insanların bazı alternatif yöntemlere başvurulduğu görülür. Örneğin bugün, Covid 19 mikrobunu öldürebilmek için Hindistan’da inek dışkısında banyo yapıldığı haberleri gelmektedir. Londra’da ise yaz sıcağında kömür yakılması, veba salgınını yok etmek için başvurulan yöntemlerden biri olmuştur.
Kısacası, Defoe’nun bu kitabı, karşılaştırmalı bir bakışla okunduğunda, aradan 350 yıldan fazla zaman geçmesine rağmen, benzer olaylar karşısında insanların benzer tepkiler verebileceğini göstermektedir. Özellikle insan psikolojisi, iki salgında da birbirine denk tepkiler vermiş; ne kadar “çağ atlasa” da insanlığın her zaman aynı kalan bir yanının olduğu anlaşılmıştır. Dolayısıyla, Defoe’nun kitabı, en azından insan davranışının sürekliliğini görebilmek açısından okunmaya değerdir.
Not: Görselde görülen, o dönemde doktorların salgın sırasında kullandığı koruyucu kıyafettir. Şapka, doktorluk mesleğini temsil etmektedir. Uzun gaga gibi duran ağızlığın içerisine çeşitli otlar koyulur. Elinde tuttuğu sopa ise hastaya dokunmadan müdahale etmek içindir.
Dr. Hümeyra Türedi
Yararlanılan Kaynaklar:
Defoe, Daniel (2016). Veba Yılı Günlüğü, İstanbul: İş Bankası Yayınları.