Johann Joachim Winckelmann’ın (1717-1768), Antikçağ Sanat Tarihi adlı eserinde dile getirdiği görüşler, 14. yüzyılda İslam düşüncesinde önemli bir yere sahip olan İbn Haldun’un görüşleriyle dikkate değer paralellikler arz eder. Bu makalede, Winckelmann ile İbn Haldun’un iklim, fiziksel yapı ve dile dair görüşlerine kısaca göz atalım.
Avrupa’nın kalbinde, Romanya’nın büyüleyici Karpat Dağları’nın eteklerinde saklanmış olan Peleş Sarayı, tarih, sanat ve doğanın bir araya geldiği bir eserdir. 19. yüzyıl Avrupa mimarisinin en etkileyici örneklerinden biri olan bu saray, yalnızca Romanya’nın değil, tüm Avrupa’nın kültürel mirasında özel bir yer edinmiştir. Tarihsel öneminin yanı sıra, zarif tasarımı ve büyüleyici atmosferi ile Peles Sarayı, ziyaretçilerine adeta bir peri masalının içindeymiş hissi uyandırır.
Sarayın tarihsel arka planına bakarsak, Romanya krallığından bahsetmek gerekir. 1881 ile 1947 yılları arasında hüküm süren Romanya Krallığı, 1877-78 Osmanlı-Rus savaşı sonucu kurulur. Romenler, ülkelerini kurmuştur ancak bir krala ihtiyaçları vardır. Alman Prensi Charles Hohenzollern-Sigmaringen’a teklif götürürler ve Alman Prens, I. Carol adıyla Romanya’nın ilk kralı olur.
Drakula karakteri, Bram Stoker tarafından 1897’de oluşturulmuştur. Eski Romanya prenslerinden Vlad Tepeş’ten ilham alan Stoker, bu karakteri vampir mitleri ve eski inanışlarla harmanlar.
Emile Zola’nın “Kadınların Cenneti” adlı eseri, 19. yüzyıl Paris’inde büyük mağazaların yükselişini ve bu mağazaların kapitalist sistem içindeki rolünü gözler önüne serer. Zola, bu eserinde sadece ticaretin değil, aynı zamanda kadınların ve modanın da kapitalizmin gelişimindeki önemini vurgular.
Madame Defarge, aramızda yaşamış bir insan değil, bir roman karakteridir. Charles Dickens’ın İki Şehrin Hikayesi (1856) adlı ünlü romanından tanırız onu. Romanın belki de en ilgi çekici kişisidir. Hayali bir karakter olsa da yüz yetmiş yıl sonra bile adından söz ettirir. Üzerine yazılar yazılır. En önemli özelliği her yerde her zaman örgü örmesidir, giyotin sehpasının yanında bile…
Victor Hugo’nun ünlü eseri Sefiller’deki baş kahraman Jean Valjean’ın bir kürek mahkumu olduğunu herkes bilir. Dönemin adaletsizliklerinden nasibini alarak, sadece ekmek çaldığı için bir kürek mahkumu olmuştur. Zaten Hugo da o dönemde yapılan beş hırsızlıktan dördünün nedeninin açlık olduğunu yazmaktadır. Jan Valjean, cezaevine “ağlayarak ve titreyerek” girmiş ve “duygularını kaybetmiş bir adam olarak” çıkmıştır. Hugo şöyle der: “Oraya umudunu kaybetmiş bir halde girmiş ve oradan karamsar bir ruh haliyle ayrılmıştı” (s.103)
Adrian Forty nin “Objects of Desire” adlı 1986 yılında yayımlanan kitabı, “ev işi” kavramındaki anlam dönüşümüne ışık tutuyor. Kavramın; hizmetçiler, sınıfsal mücadele, teknolojik gelişmeler, reklamlar gibi olgularla yakın ilişkisine değiniyor.
Beylikler Dönemi mimarisi, Türk mimari gelişiminin tespit edilmesi bakımından oldukça önemli… Ancak Beylikler döneminden günümüze az sayıda eser kaldığını belirtmek gerekir. Bu eserlerden bazılarını, Ankara Etnografya Müzesi’nde görebilirsiniz.