
Asya bozkırlarının uçsuz bucaksız ufku, insan ruhunda derin bir yalnızlık ve sınırsızlık duygusu uyandırır; bu geniş platolar binlerce yıldır göçebelerin, savaşçıların ve mistiklerin ortak sahnesi olmuştur. Lev Gumilev gibi Avrasyacı tarihçiler, bozkırın Rus kimliğinin ve Avrasya uygarlıklarının oluşumunda belirleyici bir coğrafya olduğunu vurgular. Gumilev’in Ethnogenesis and the Biosphere adlı eserinde öne sürdüğü “pasiyonerlik” kavramı, bir topluluğun coğrafyanın sağladığı enerjiyle sınırlarını aşma, yeni alanlar fethetme ve kendini dönüştürme kapasitesine işaret eder; bozkır gibi sınırsız bir alan bu pasiyonerliği sürekli besler çünkü her ufuk çizgisi yeni bir yön, yeni bir mücadele ve yeni bir kimlik imkânı demektir.