Suriye’de iç savaş başladıktan sonra, ülkemize sığınan 3 milyon Suriyeli, tüm şehirlerde görünür hale gelir. “Görünürlük” kelimesine burada dikkat çekmek istiyorum. Çünkü ne kadar çok görünürlerse, o kadar çok nefret oklarını üzerlerine çektiler. Herkesin “görmeye” başladığı Suriyeliler için bir kısım Türkler tarafından şu sözler sarf edilmeye başlandı: “bıktık bunlardan”, “her yer Araplarla doldu”, “ülke Araplara kaldı”, “bunları da mı besleyeceğiz”, “ülke Arabistan’a döndü”.
Etiket: Damga
Osmanlı’da Damgalama
Teşhir cezası, mahkûmu toplumsal aşağılanmaya maruz bırakan bir uygulamadır. Toplumsal aşağılanmaya maruz bırakılan birey, aynı zamanda da damgalanmaktadır. Çünkü fiziksel ya da ruhsal olarak işaretlenmekte, manevi acı çektirilmekte ve ayıplanmaktadır. Teşhirin geçmişte hukuki bir yaptırım olmasının nedenlerinden biri de mahkumun manevi olarak acı çekmesidir zaten…
Tarihte birçok devletin kanunlarında “teşhir” cezası vardır. Moğollar, eski Çin kanunları, Orta Asya Türkleri, Avrupa ve Osmanlılarda; işlenen suça göre “teşhir cezası” verilmektedir. Teşhir, çeşitli şekillerde yapılabilmektedir. Fiziksel olarak bedenin görünür bir yerine damga vurulması, suçlunun kalabalık bir meydanda bekletilmesi veya gezdirilmesi, teşhir cezasının bazı örnekleridir. Teşhirin asıl amacı, utandırma, kınama veya rezil etme şeklinde tanımlanmaktadır. Ancak kalabalık arasında yapılan teşhirlerde, kalabalıktan atılan sert cisimlerle yaralanmalar hatta ölümler gerçekleşebilir.
Bir damgalama örneği: Afaroz
Kilise, özellikle Ortaçağ’da çok güçlü bir otorite merkezidir. Krallardan bile daha güçlüdür. Mesela, 23 Mart 1208 tarihinde, tüm İngiltere ve Galler bölgesinde altı ay boyunca Kilise’deki dini çalışmalar Roma tarafından durdurulur. Vaftiz ve ölünün kefareti dışında hiçbir dini vazife, Kilise tarafından yerine getirilmeyecektir. Sebep ise Kral’ın İngiltere’deki Başpiskopos seçimlerine müdahalesidir.
Damgalarımız silinebilir mi?
Türklerin yüzyıllardır damgalandığını bu platformdan defalarca yazmaya devam ediyoruz. Bu damgalara göre Türkler, “vahşet, egotizm, şehvet” etrafında dönen bir imgeye sahiptir (Kumrular, 2011: 8). Damgalara göre Türkler, “acımasız zalimler”, “merhametsiz zorbalar”, “su kayılmamış barbarlar”, “yobazlar” ve “gittikleri heryeri mahveden insanlar”dır (McCarthy, 2015: 331-333). Tüm bu ve benzer damgaların artık sonuna gelindi mi? Avrupalılar, Türkleri damgalamayı bıraktı mı?
Şantaj
Damgalı aktöre “şantaj” yapılabilir. Buna göre damgalayan grup, tüm damgalarını ya da kusurlarını ortaya dökeceğini söyleyerek, damgalı aktörün istendik davranışları sergilemesini isteyebilir (Goffman, 2014: 117). Bu durumda, damgalanan aktör ne yapacaktır? İki seçeneği vardır: 1.Şantaja boyun eğmek 2.Şantaja direnmek.
Karşı-Damgalama başladı mı?
Karşı-damgalama, damgalanan aktörün harekete geçmesidir. Kendisine yapılanlara artık dur demesidir. Damgalama “öyle değil işte böyle yapılır” gösterisidir. Sonuçta, damgalanan aktör, damgalanmayı kendisi istememiştir. Damgalama ve karşı-damgalama düellosu, hayatın her alanında olduğu gibi siyasette ve uluslararası ilişkilerde de kendisini göstermektedir.
Türkler neden damgalanıyor?
Türklerin yüzyıllardır, barbar, tembel, geri, kirli, medeniyetsiz gibi etiketlerle damgalandıkları malum… Peki neden kaynaklanıyor bu damgalamalar? Bu sorunun teb bir cevabı yok aslında… Farklı araştırmaların, farklı sonuçlar ortaya çıkardığını görüyoruz. Örneğin, Özlem Kumrular, olumsuz Türk imgesinin oluşmasında yarı sorumluluğu Avrupa’ya yüklerken, sorumluluğun diğer yarısını ise Osmanlı Devleti’ne yüklemiştir. Ona göre “Türkün kötü imgesinin yaratıcısı Avrupadır”, ancak Türkler de bu söylemin oluşmasına çanak tutmuştur (Kumrular, 2011: 7). Çünkü Osmanlı Devleti, fetih politikası gereği “bilinçli ve sistematik bir çalışmanın ürünü” olarak kendisi hakkındaki bu olumsuz imajın oluşmasına yardımcı olmuştur. Kumrular’ın araştırma sonuçları, bu fetih politikasının üç bileşenini şu şekilde adlandırmıştır: “vahşet, kibir, görkem”.
Daniel Defoe’nun Teşhiri
Teşhir cezasının amacı suçluyu utandırmak, rezil etmek ve topluma göz dağı vermektir. Peki, teşhir cezası her zaman bu amaçlarına ulaşabilir mi? Bazen toplum, mahkemenin vermiş olduğu teşhir kararına beklenenin tam tersi bir tepkiyle cevap verebilir.