17. ve 18. yüzyıllarda Avrupalı zengin ailelerdeki genç erkeklerin, Avrupa ülkelerinde bir “kültürel keşif yolculuğu”na çıkması adet olmuştur. Bu adet, klasik fikirlerin, sanatın, Avrupalılık fikrinin ve Avrupalı ortak kültürün oluşturulmasına büyük katkıda bulunmuştur. Bir çeşit “kültür turizmi” olarak da görülebilecek bu geziler, Avrupa’nın pek çok yerinde aynı bestelerin, sanat eserlerinin, kitapların, mimarinin ve fikirlerin yayılarak, ortak bir Avrupalı anlayışının filizlenmesine zemin hazırlamıştır.
Etiket: Avrupa
Aime Cesaire
Aime Cesaire (1913-2008), post-kolonyal eleştirinin öncülerindendir. Sömürgecilere ve Avrupa-merkezli düşünceye meydan okur. Olaylara Batı’nın gözünden değil, farklı bir açıdan da bakılabileceğini gösterir. Cesaire’nin fikirlerini anlamak için “Söylev” adlı ünlü metnine bakmak faydalı olacaktır ki kendisinin sözleri sömürgeciliğin karanlık iç yüzünü göstermesi açısından bir referans niteliğini taşımaktadır.
Frantz Fanon’un Çağrısı
Frantz Fanon (1925-1961)… Bir özgürlük savaşçısıdır. Batı’ya karşı sömürülenlerin mücadelesini verir. Marksist yönleri vardır ama kendisini bir komünist olarak tanımlamaz. Her şeyi ekonomiye indirgemeyen kültür ve kimlik sorunlarıyla da ilgilenen bir anti-Batıcıdır aslında… Devrimcilerin basma kalıp düşüncelerini taşımaz. Aldığı psikiyatri eğitimi de sömürülenlerin ruh hallerini analiz etmesinde işe yarar… Hatta eğitimini sömürgenin psikolojisini anlamaya ve tedavi etmeye adar. 36 yaşında çok genç yaşta vefat eden Frantz Fonan’un ölümünden hemen önce yayınlanan Yeryüzünü Lanetlileri adlı kitabının son bölümü, bir vasiyet gibidir. İnsanlara seslenir. Sömürge toplumlarına, yapmaları gerekenleri öğütler.
Kara Veba’nın İslam Coğrafyasına Etkileri
Avrupa’da önemli sosyo-ekonomik sonuçlar doğuran ve hatta bazı yorumlara göre Avrupa’yı bugünkü Avrupa haline getiren Kara Veba salgını, İslam dünyasını nasıl etkilemiştir? Y. Ayalon’un Osmanlı İmparatorluğu’nda Doğal Afetler adlı kitabından yola çıkarak bu konuyu inceliyoruz.
Vebanın Avrupa’ya Etkileri
Yaron Ayalon’un 2014 yılında yayınlanan Osmanlı İmparatorluğu’nda Doğal Afetler adlı kitabının sadece birinci bölümüne göz atacağız bu yazıda… Bölümün adı “Kara Ölüm ve Osmanlıların Yükselişi”… Kitabın sadece birinci bölümü incelememin nedeni, vebanın Avrupa ve Orta Doğu’daki uzun vadedeki etkilerini anlatıyor olması…
Damgalarımız silinebilir mi?
Türklerin yüzyıllardır damgalandığını bu platformdan defalarca yazmaya devam ediyoruz. Bu damgalara göre Türkler, “vahşet, egotizm, şehvet” etrafında dönen bir imgeye sahiptir (Kumrular, 2011: 8). Damgalara göre Türkler, “acımasız zalimler”, “merhametsiz zorbalar”, “su kayılmamış barbarlar”, “yobazlar” ve “gittikleri heryeri mahveden insanlar”dır (McCarthy, 2015: 331-333). Tüm bu ve benzer damgaların artık sonuna gelindi mi? Avrupalılar, Türkleri damgalamayı bıraktı mı?
Şantaj
Damgalı aktöre “şantaj” yapılabilir. Buna göre damgalayan grup, tüm damgalarını ya da kusurlarını ortaya dökeceğini söyleyerek, damgalı aktörün istendik davranışları sergilemesini isteyebilir (Goffman, 2014: 117). Bu durumda, damgalanan aktör ne yapacaktır? İki seçeneği vardır: 1.Şantaja boyun eğmek 2.Şantaja direnmek.
Avrupa, Dünya’yı Nasıl Fethetti?
Avrupa, nasıl oldu da tüm dünya üzerinde egemenlik kurabildi? Bugün, ABD en güçlü devlet olsa da, ABD’yi kuran kaynağın Avrupa olduğu unutulmamalı! Avrupa, dünyadaki karasal yüzeylerin sadece yüzde 8’ini oluşturduğu halde, dünyanın büyük bölümünü nasıl sömürgeleştirebildi? Bu gücü nasıl elde etti?
Türkler neden damgalanıyor?
Türklerin yüzyıllardır, barbar, tembel, geri, kirli, medeniyetsiz gibi etiketlerle damgalandıkları malum… Peki neden kaynaklanıyor bu damgalamalar? Bu sorunun teb bir cevabı yok aslında… Farklı araştırmaların, farklı sonuçlar ortaya çıkardığını görüyoruz. Örneğin, Özlem Kumrular, olumsuz Türk imgesinin oluşmasında yarı sorumluluğu Avrupa’ya yüklerken, sorumluluğun diğer yarısını ise Osmanlı Devleti’ne yüklemiştir. Ona göre “Türkün kötü imgesinin yaratıcısı Avrupadır”, ancak Türkler de bu söylemin oluşmasına çanak tutmuştur (Kumrular, 2011: 7). Çünkü Osmanlı Devleti, fetih politikası gereği “bilinçli ve sistematik bir çalışmanın ürünü” olarak kendisi hakkındaki bu olumsuz imajın oluşmasına yardımcı olmuştur. Kumrular’ın araştırma sonuçları, bu fetih politikasının üç bileşenini şu şekilde adlandırmıştır: “vahşet, kibir, görkem”.