Kategoriler
Tarih

Paris’in Lağımları

Paris’in kanalizasyonlarının tarihi 1370’li yıllara kadar uzanır. Farklı dönemlerde bu kanalizasyon sistemine eklemeler yapılmış ancak 18.yüzyılın sonuna gelindiğinde ıslah edilmesi gereken bir canavara dönüşmüştür. Victor Hugo, Sefiller adlı romanında bu yeri “dipsiz lağım” olarak tarif eder. Çok sevdiği Paris, bir bakıma “lağımların Paris’i”dir (s.613)

Paris’in kanalizasyonlarının tarihi 1370’li yıllara kadar uzanır. Farklı dönemlerde bu kanalizasyon sistemine eklemeler yapılmış ancak 18.yüzyılın sonuna gelindiğinde ıslah edilmesi gereken bir canavara dönüşmüştür. Victor Hugo, Sefiller adlı romanında bu yeri “dipsiz lağım” olarak tarif eder. Çok sevdiği Paris, bir bakıma “lağımların Paris’i”dir (s.613)


Victor Hugo, bir tarihçi titizliğiyle hem geçmişteki hem de kendi yaşadığı dönemdeki lağımların kısa bir panoramasını okuyuculara sunar. Dolayısıyla Paris lağımlarını onun kaleminden okumak, konu hakkında yararlı bilgiler verecektir.

Lağımlardaki gelişimi ve değişimi, ilerlemenin bir örneği olarak sunan Hugo; lağımların yine de daha fazla “ilerleme”ye ihtiyacı olduğu düşüncesindedir. Zira ona göre lağım Paris’in büyümesiyle birebir ilgilidir. Hatta lağımın, “toprağın altında, Paris’le birlikte genişleyen bin kollu bir polip gibi” olduğunu söyleyerek, ilerlemenin canavarca olan yanına da dikkat çeker (s.625). Şehirde bir sokağın açılması lağımın kollarının açılmasına neden olur ki yeni bir sokak ilerlemenin ve gelişmenin bir kanıtı gibidir.

Paris lağımlarının karmaşıklığını anlatmak için şöyle der: “Parisi kapak gibi kaldırdığımızı düşünelim, yer altı lağım şebekesine kuş bakışı bakınca karşımıza her iki kıyıdan nehre aşılanan büyük bir dal çıkacaktır. Sağ kıyıdaki lağım kemeri bu dalın gövdesini, tali yollar dalları ve çıkmaz sokaklar da dalcıkları oluşturur” (s.613). Bu karmaşık yapıyı, birbiriyle kaynaşmış “bir Doğu alfabesinin karanlık bir zemin üzerindeki görüntüsü”ne de benzetir ki ona göre “bu garip geometrik düzlem”, Paris lağımlarına en yakın görüntüdür. (s. 613)

Hugo’nun düşüncesine göre “veba oralarda doğar, despotlar bu yüzden ölürlerdi”. Yine Hugo’nun deyimiyle “bu kokuşmuş yataklara” ya da “ölümün dehşet veren beşiklerine”, kitleler, “dini bir korkuyla” bakarlardı.

Hugo’ya göre bu “yaşlı ve ürkütücü lağım”, aynı zamanda insanlık tarihini de yansıtmaktadır. Zira yüzyıllar boyunca lağım, hem mezar hem de sığınak işlevi görmüştür. Söylediğine göre “yüz yıl önce hançer darbesi oradan çıkıyor, hırsız oraya saklanıyordu; ormanın mağarası, Paris’in lağımı vardı” (s.614). Sözlerine şöyle devam eder: “Tarih lağımlarda yazılır. Taşlarının arasından damla damla Saint-Barthelemyler sızar. Büyük halk katliamları, siyasi ve dini kıyımlar, uygarlığın bu yer altı dehlizinden geçip ölülerini oraya atar. Tarihe geçmiş tüm katiller orada, iğrenç bir alacakaranlıkta içler acısı bir halde yaptıklarının üzerine sünger çekmeye çalışırlar…orada toplumsal felaketlerin pis kokulu havası solunur…orada kanlı ellerin yıkandığı dehşet verici bir su akar” (s. 616).

O dönemde, “dipsiz bir çukur” olan lağım aynı zamanda haydutların da dünyasıdır. Bu “cüzzamlı bölgeler”i denetlemek polisin aklına bile gelmez. Bu karanlıkları araştırmaya, bu uçuruma devriye yollamaya kim cesaret edebilir ki? Hugo’nun söylediğine göre “Bunu düşünmek bile tüyleri ürpertir” (s.619). Bu lağımlarda “her nevi hayalet, bu uzun ıssız geçitleri arşınlar; her yandan çürümüşlük ve kokuşmuşluk yayılır” (s.614).

Lağım, tarihi olduğu kadar aynı zamanda sosyolojik bir inceleme alanıdır da… Zira Hugo’ya göre lağım, “toplumun vicdanıdır”. Çünkü “Her şey oraya yönelir ve orada bir araya gelir. Bu kasvetli mekanda karanlıklar olsa da, sırlara asla yer yoktur”. Söylediğine göre “Uygarlığın gözden çıkardığı tüm pislikler toplumun devasa sızıntısının sonlandığı bu gerçeklik çukuruna düşerler” (s.615). Dolayısıyla Hugo’ya göre burası incelenmesi gereken bir yerdir. Şöyle der: “Toplumsal gözlemci bu karanlıklara dalmalıdır. Bunlar onun laboratuvarının bir parçasını oluşturur. (…) yırtık elbiseden hükümdar pelerinini, paçavradan da kadını yeniden yaratır. (…) şişe kırıklarından amfora ya da testi yapar”. (s.616).

Ortaçağ’da lağım üzerinde tartışmalar vardır. Söylediğine göre “Şehirde anlaşmazlıklar çözülemiyor, lağımda atıklarla nasıl baş edileceği bilinmiyordu; dillerin karmaşasının altında dehlizlerin karmaşası uzanıyordu” (s.615). Sorunlar çözülemediği için Paris lağımı bazen taşmaya kalkardı ki Hugo bu taşmaları şöyle tarif eder: “Uygarlığın midesi arada sırada yediklerini sindiremez, çirkef şehrin boğazına geri tırmanır, Paris’in ağzında balçık tadı bırakırdı” (s.617). 1802 yılında meydana gelen taşkını hatırlatır ve bu taşkının 1km ilerlediğini ve Racine’nin evine birkaç adım kala durduğunu söyler (s.618).

19.yüzyılın başında Paris lağımı “gizem”ini ve “korkunç şanı”nı hala korumaktadır. Hugo’ya göre herkes, “Paris’in altında dehşet verici bir mahzen olduğunu belli belirsiz biliyordu” ve “lağımcıların kalın çizmeleri bazı belli noktaların ötesine geçmeye cesaret edemiyordu”. Hugo şöyle der: “Temizleme işlemi ise yolları süpürmekten çok tıkayan sağanaklara havale edilmişti. Roma, çirkef kuyusuna biraz şiirsellik katarak Germoniae olarak adlandırsa da, Paris kendi lağımına hakaret ederek ‘Pis kokulu delik’ olarak anıyordu. Bilim ve batıl inanç, çirkeflik konusunda hemfikirdi. Pis kokulu delik, hem temizlik kurallarına hem de efsanelere tiksinti veriyordu (s.619).

Hugo’nun yazdığına göre on yüzyıldan beri lağım, Paris’in hastalığı olagelmiştir. Lağımın “şehrin kanındaki pislik” olduğunu söyleyen Hugo, lağımcılık mesleğinin, halk tarafından cellatlık ve mezbahacılık kadar iğrenç bulunduğunu söyler. Aktardığına göre bir duvar ustasının o pis kokulu çukura inmesi için yüksek ücretler ödenirdi; kuyucunun merdiveni oraya inmekte tereddüt ederken bir halk deyişi ‘lağıma inmenin mezara girmek’ olduğunu söylerdi. Türlü türlü tiksindirici efsaneler de buranın üzerinden üretilirdi. “Her türden felaketin kalıntılarını bulabileceğimiz bu devasa evyenin, bu ürkütücü batakhanenin üzerini” büyük bir korkunun kapladığından bahseden Hugo, lağımın içler acısı halini tarihsel, sosyal ve psikolojik açıdan edebi bir biçimde ortaya koyar (s.629).

Victor Hugo, sonunda Napolyon döneminde birinin ortaya çıktığını ve bu lağımlara çeki düzen vermeye çalıştığına değinir. Bu kişi, Bruneseau’dur. Hugo’nun deyimiyle, “Lağım, Kristof Kolombunu bulmuştu”. (s. 619). İş çok karmaşıktır, büyük bir temizlik yapılmasını gerektirir: “Su girişlerini tespit etmek, ızgaraları ve lağım ağızlarını saymak, dallanmaları ayrıntılandırmak, kesişim noktalarındaki akıntıları, farklı havuzların düzeylerini belirlemek, ana lağıma açılan küçük lağımları saptamak, her dehlizin yüksekliğini ve hem ark tabanının hem kubbelerin genişliğini, nihayet kah ark tabanından lağıma, kah da zeminden caddeye kadar her su girişinin düzeyini ölçmek gerekiyordu” (s.620). Bazı noktalar uçurum gibidir. Hugo, çalışanların bazen ayaklarını basacak sağlam zemin bulamadığından yakındıklarını da söyler (s.620).

“Dolambaçlı girintili çıkıntılı, duvarları çatlaklarla kaplı, taşları sökülmüş, zemini çukurlarla dolu, garip dirseklerle sarsılan, hiçbir mantığa dayanmakasızın bir alçalıp bir yükselen, pis kokulu, vahşi, dehşet verici, karanlıklara gömülmüş, döşemeleri sıyrılmış, duvarları harap olmuş, ürkütücü” lağımın temizliği 1805’ten 1812’ye kadar yedi yıl sürer. Hugo’ya göre toplum “görünmeyen yüzü”nü temizlemiş, adeta “makyaj” yapmıştı (s.622).

Lağımın temizlenmesini uygarlığın ilerleyişi, hatta “ilerlemeden fazlası” olarak gören Hugo, yine de lağımlara fazla güvenilmemesi gerektiğini söyler. Çünkü lağımın hastalık saçan pis kokulu havası hala oradadır (s. 624).

Hugo gelecekte her alanda yaşanacak ilerlemeler için umutludur. Zira insan yaşadıkça “ilerleme” gerçekleşecektir. Lağımlarda yaşanacak ilerlemeyi ise şöyle tarif eder: “Yer altı suyu sağlıklıdır; başta gökyüzünden sonra da yer yüzünden gelir. Çirkef kuyusunun pis havası kentin havasına karışır; nefeslerin kötü kokması ondandır. Bir gübreliğin üzerindeki havanın Paris’in üzerindeki havadan daha temiz olduğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Zamanla, ilerlemenin desteğiyle düzenekler mükemmelleştikçe ve aydınlık arttıkça su katmanı hava katmanını temizlemek için kullanılacak, yani lağımlar yıkanacak. Lağımın yıkanması balçığın toprağa geri verilmesi, gübrenin tarlalara gönderilmesi anlamına gelir. Bu basit yöntem sayesinde toplumun sefaleti yok olacak, sağlık koşulları düzelecektir” (s.629).

Hugo, insan dışkısının toprağın gübrelenmesinde kullanılabileceğine inanmaktadır. Bu şekilde, şehirlerdeki kötü kokudan, lağımların verdiği sıkıntılardan kurtulmak kolay olacaktır. Hem şehir hem de tarım arazileri için bu bir ilerleme demektir.

Paris lağımını incelemesiyle tarihi ve sosyolojiyi bir araya getiren, böylece kendisinin ilerleme anlayışını da ortaya koyan Victor Hugo; bir yazardan çok daha fazlasıdır…

Dr.Hümeyra Türedi

Yararlanılan Kaynak:

Hugo, V. (2022). Sefiller / cilt 2. İstanbul: İş Bankası Yayınları.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir