Doğu ve Batı’nın sanatsal anlayışındaki farklılıklardan yararlanmak yerine, bugün Batı sanatının daha üstün olduğu düşüncesinin hakimiyeti söz konusu… Tabi bu duruma, Batı’nın maddi üstünlüğünün, Oryantalist tavırlarının, sömürgeci geçmişinin etkisi büyük… Doğu’nun Batı’ya olan hayranlığı da eklendiğinde, Batı sanatının daha üstün görülmesine ve sanat okullarında ağırlıklı olarak Batı sanatının anlatılmasına şaşmamak gerekir. Oysaki sanatsal anlayışların çeşitliliğine odaklanmak ve her birinden istifade etmenin yollarına aramak gerekir.
Bugün popüler olan Batı sanatı hakkında bir çok reklam görmek mümkün… Picasso’nun Kübizmi, Van Goh’un ruhsal bunalımları, Duchamp’ın Çeşme eserinin yol açtığı skandal, hele ki Michalengeleo’nun Mona Lisa’sı… Bunları bilmeyen var mı? Ancak Doğu sanatı ya da Osmanlı sanat üslubu denince akla ne gelmekte? Maalesef yeterince reklamı yapılmayan ve yaygınlaştırılamayan bir sanat üslubuna sahip olduğumuzu bu noktada söylemek gerekir.
Kendi sanat üslubumuzu anlamak ve anlatmak için bu konuda yazılan eserlere, çekilen videolara ve hatta pop-art tarzı çalışmalara ihtiyaç var. Bu noktada, İnci Birol ve Çiçek Derman tarafından yayımlanan Türk Tezyini Sanatlarında Motifler adlı esere değinmek istiyorum. Bu gibi eserlerin çoğalması, Osmanlı-Türk sanatının anlaşılmasında önemli rol oynayacaktır.
Bu yazıda, bahsi geçen eserde Türk-Osmanlı motifleri ile ilgili verilen bilgileri kısaca aktarmakla yetineceğiz. Selçuklular, Beylikler ve yahut da Osmanlı Dönemi sanat anlayışında; geometrik şekillerin, çiçek motiflerinin, hayvan figürlerinin önemli olduğunu öğreniyoruz bu kitaptan… Dolayısıyla, Osmanlı-Türk ya da Selçuklu-Türk sanatsal anlayışını; doğayı taklit eden, perspektif kullanan, portre geleneği olan Batılı sanat anlayışıyla kıyaslamak doğru olmaz… İkisinin de doğası farklı… ruhu farklı…anlatmak istedikleri farklı…
Birol ve Derman’ın da belirttiği gibi “maddi manevi her değerin aleme sunuş şekli” önemlidir. Sunuştaki “incelik ve zerafet”, Osmanlı ve Selçuklu eserlerinde kendisini göstermektedir (s.13). Tüm bu motiflerin; ait olduğu toplumun zevkini, düşüncesini ve inançlarını yansıttığını bilerek bu eserlere bakmak, onları incelemek ve yapıldıkları dönemleri hayal etmek gerekir. Bu bağlamda, Osmanlı Türk desenlerini Batılı terminoloji ya da Batılı bakış açısıyla değerlendirmek yanlış olacaktır.
Türk süsleme sanatında bir çok motifin varlığı, bu motifleri sınıflandırarak anlatmayı gerekli kılar. Nitekim, bahsi geçen kitap da böyle bir sınıflandırmadan yola çıkar. Birol ve Derman’ın yazdığına göre Osmanlı Dönemi’nde bitki kaynaklı motifler, “Hatayi grubu” olarak adlandırılır. Hatayi grubu “yaprak, penç, hatayi ve yarı üsluplaştırılmış çiçekler” olarak alt basamaklarda incelenir.
En önemli ve sık karşılaşılan motiflerden olan yaprak, Selçuklularda geometrik üslubun hakimiyeti yüzünden pek gelişmez ancak sonrasında Osmanlı desenlerinde daha önemli bir yer işgal eder (s.17). Yapraklarda çeşitli üsluplar göze çarpar. Örneğin, 1514’te Yavuz Sultan Selim, Tebriz’i aldıktan sonra Bağdatlı sanatkar Şahkulu’yu Amasya’ya getirtir. Şahkulu, yaprak çiziminde saz yolu üslubunu başlatır. Uzun, sivri uçlu, hareketli ve zarif yapraklar…
Özellikle 16.yüzyıla ait desenlerin, Türklerin asıl sanatsal karakterini yansıttığı yönünde yorumlar vardır. Zira 18. ve 19. yüzyıllarda rokoko ve barok üslubu etkisiyle “yaprak mı rumi motif mi” olduğu anlaşılamayan desenler Osmanlı sanatına girmiştir (s.19). Yapraklara ve dallara eklenen, boşluk doldurma görevi üstlenen salyangozun da önemli bir tezyini eleman olduğunu bu noktada belirtmek gerekir (s.20).
Hatayi grubuna ait diğer bir eleman ise “penç”tir. Penç, herhangi bir çiçeğin kuşbakışı görüntüsünün üsluplaştırılarak çizilmesi ile elde edilir. Yaprakların sayısına göre isimleri değişir. Örneğin, “penç berk” beş yapraklı anlamı taşımaktadır. Zamanla berk düşmüş ve sadece penç kalmıştır. 2-3 yapraklı çiçek motifleri enderdir. 4 yapraklılar ise pek benimsenmez (s.47).
Bu grubun bir diğer elemanı Hatayi ise Batı Türkistan’dan gelerek İran yoluyla Anadolu’ya ulaşan, yaygın kullanım alanına sahip bir motiftir. “Muhtelif çiçeklerin dikine kesitinin anatomik çizgilerinin üsluplaştırılması” ile oluşturulur (s. 67).
Bir diğer Hatayi grubu elemanı ise “yarı-üsluplaştırılmış çiçekler”dir. Kanuni devrinde Saray’ın sernakkaşı Kara Memmi tarafından ortaya çıkarıldığı söylenir. Her bir çiçek, kendi karakteriyle fark edilecek niteliktedir (s.113). Kara Memmi’nin gerçekçilikten uzaklaştığı, tabiata aykırı çizdiği de görülür. Örneğin ağaç boyunda lale kümeleri çizmektedir (s.113). Ancak üsluplaşmak, tabiatı kendince yorumlamak da bu değil midir?
Hatayi grubu dışında, ikinci olarak sayılabilecek ana kategori Hayvan motifleri grubudur. Bu grup, efsanevi hayvan motifleri ve üsluplaştırılmış hayvan motifleri olarak ikiye ayrılmaktadır. Hayvan figürlerinin en çok Selçuklular döneminde rağbet gördüğünü söylemek gerekir. Efsanevi hayvan motiflerinde en dikkat çekenler, ejder ve simurg’tur. Ejdere, Türkler evren de derler. Çin’de krallık sembolü olan ejder, 4 ayaklı, bazen ayaksız, 2 kanatlı, 7 başlı, uzun ve kalın kuyruklu resmedilir. Simurg ise Zümrüdü Anka kuşu’dur. Renkli ve ihtişamlı bir kuyruğa sahiptir. Ejderle mücadele halindedir. Güneş ve altından yaratılmış, insan gibi konuşan bir varlıktır. Yeşil olduğu farz edilir. Kaf Dağı’nın ardından yaşar (s.129).
Tabiat kaynaklı hayvanlar, kitapta üsluplaştırılmış hayvanlar adıyla da geçer. Pars, leylek, aslan, geyik vs. bu hayvanlardan bazılarıdır. Mısır’ın fethinden sonra timsah da üsluplaştırılarak tezyinata girer. Topkapı Sarayı sünnet odasının iki yanındaki kuşlu panoların, üsluplaştırılmış hayvanların güzel örnekleriyle dolu olduğu kitapta belirtilir.
Hatayi ve hayvan kategorileri dışında, Bulut, Çintamani, Münhani ve Rumi adında dört kategoriye de kitapta değinilir. Daha detaylı bilgi için kitabı okumanızı tavsiye ederim. Ancak Rumi motiflerin hazırlayıcısı niteliğinde olan desenlerin, MÖ 3. ve 4.yüzyıllara ait Güney Sibirya Pazırık’ta açılan kurganlarda bulunduğuna yönelik bilgiye değinmeden geçmeyelim. Bu desenler bugün St. Petersburg Hermitage Müzesi’nde sergilenmektedir (s. 179). Bunun, Rumi motiflerin Batılı kaynakları konusundaki tartışmaları etkileyecek önemli bir bilgi olduğunu da belirtelim.
Kitapta ilgimi çeken bazı kısa bilgiler de var… Mesela, Bulut motifinin Çin kaynaklı olduğu… Orta Asya Türklerinin kahramanlıkla ilgisi nedeniyle hayvan motiflerine daha çok yer verdiği… 18. ve 19.yüzyıllarda Avrupa etkisiyle resmedilen çiçeklere şükufe denmesi ve üsluplaştırılmamış bu çiçekleri çizen bu sanatkarların çiçek ressamları olarak adlandırılması… (s.13).
Kısacası, Selçuklu’da ve sonrasında Osmanlı sanat geleneğinde tabiatın tamamen kopyasının yapılmadığı, onun stilize ederek görselleştirildiği bilgisini unutmamak gerekir. Üsluplaştırılmış bir sanat anlayışıyla, hem sanatçının hem de tabiatın görülebildiği sanat eserleri söz konusudur. Dolayısıyla bu motifleri sadece bir yaprak ya da çiçek olarak görmek, hem bilgisizliğin hem de ilgisizliğin bir göstergesi olarak düşünülebilir.
Dr. Hümeyra Türedi
Yararlanılan Kaynak
İnci Birol ve Çiçek Derman (2022). Türk Tezyini Sanatlarında Motifler. Kubbealtı Neşriyat.