Kategoriler
Tarih

“Kesik Baş” Efsanelerine Bir Örnek

Ahmet Yaşar Ocak Hoca’nın 1989 yılında yayınladığı Türk Folklorunda Kesik Baş adlı kitapta, bugün gezdiğimiz tarihi mekanları anlamamızı sağlayacak bir çok ipucu sunulmuş. Örneğin, “Bu türbe neden buraya yapılmış?” “Burada neden kuyu var?” gibi soruların cevaplarının ardında bir efsane yatıyor olabilir. Bu minvalde, Ahmet Yaşar Ocak Hoca’nın bahsi geçen kitabından birkaç sayfayı hiç bölmeden yayınlamak istiyorum. İyi okumalar.

Ahmet Yaşar Ocak Hoca’nın 1989 yılında yayınladığı Türk Folklorunda Kesik Baş adlı kitabında, bugün gezdiğimiz tarihi mekanları anlamamızı sağlayacak bir çok ipucu sunulur. Örneğin, “Bu türbe neden buraya yapılmış?” “Burada neden kuyu var?” gibi soruların cevaplarının ardında bir efsane yatıyor olabilir. Bu minvalde, Ahmet Yaşar Ocak Hoca’nın bahsi geçen kitabından birkaç sayfayı hiç bölmeden yayınlamak istiyorum. İyi okumalar.


“Bir gün Hz. Muhammed dört yakın dostu (Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz.
Osman ve Hz. Ali) ve öteki sahabesi ile Mescid-i Nebevi’de oturmuş
sohbet etmektedir. O sırada kapıdan yuvarlanarak ak sakallı, kesik bir
insan başı girer; az ilerde durur. Gözlerinden yaşlar akmaktadır. Hz.
Ali yerinden kalkarak Kesik-Baş’ı alıp Hz. Muhammed’in yanına
getirmek ister, ama bir türlü yerinden kıpırdatamaz; şaşırıp kalır.
Bunun üzerine Kesik-Baş başından geçenleri, kendini tanıttıktan sonra
anlatmaya başlar.

Vaktiyle Kal’a-i Zerrin (Altın Kale) denilen bir şehirde oturmaktadır. Elli bir defa hacca gitmiş ve pek çok hayır işlemiştir. İsm-i Azam duasını bildiği için, harikulade işler yapabilmektedir. Fakat bir gün bir dev peyda olarak oğlunu ve kendinin vücudunu yer, karısını ise kaçırıp yaşadığı kuyuya götürür.

Kesik-Baş bunları anlattıktan sonra, ağlayarak Hz. Muhammed’den, Dev’den intikamını almasını rica edip aksi halde Kıyamet gününde davacı olacağını söyler. Bu sözü duyan Hz. Ali hemen ileri atılır ve Dev’i öldürmeye gitmek üzere müsaade ister. Hz. Muhammed, Dev’in onu öldüreceğinden korkarak bırakmak istemezse de, beriki ısrar eder. Atı Düldül’ü ve kılıcı Zülfikar’ı hazırlayıp yola çıkar. Kesik-Baş da kendisiyle beraberdir. Kesik-Baş dağ taş, dere tepe demeden yuvarlanarak kuş gibi gider. Yolda namaz vakti geldikçe Hz. Ali durup namaz kılmakta, Kesik-Baş da göz ucuyla ibadet etmektedir.

Nihayet Dev’in kuyusuna gelirler. Hz. Ali kemendini çıkarıp kuyudan aşağı inmeye haşlar, ama kement yetişmez. Bunun üzerine Allah’a sığınarak İsm-i Azam duasını okur ve kendini aşağı bırakıverir. Tam yedi gün yedi gece dibe doğru iner; lakin kuyunun dibi bir türlü görünmez. Bu müddet esnasında namaz vakti geldikçe Hz. Ali ima ile namazını eda etmekten asla geri kalmaz. Sonunda sekizinci gün ayağı yere basar. Karşısında bir demir kapı görür. Bir hamlede kapıyı söküp açar ve bir sarayla karşılaşır. Sarayda nur yüzlü genç bir kadının gözleri yaşlı olduğu halde namaz kıldığını görür. Bu kadıncağız, Dev’in kaçırdığı, Kesik-Haş’ın hanımıdır. Hz. Ali odalardan birini açıp bakar; zincirlerle bağlanmış beş yüz Müslümanın durduğunu görür. Dev her gün bunlardan beş tanesini yemektedir. Esirler Hz. Ali’yi görür görmez tanırlar. Zira Hz. Muhammed manevi alemde kendilerine görünmüş ve onun buraya gelerek kendilerini kurtaracağını müjdelemiştir.

Hz. Ali hemen oradan Dev’in bulunduğu yere gelir; Dev uyumaktadır. Korkunç bir nara atarak onu uyandırır. Bir minare boyundaki
Dev Hz. Ali’yi görür görmez öfkelenir. Onu yiyeceğini ve yer yüzünde
bir tek Müslüman bırakmayacağını haykırır. Bin batmanlık gürzünü
kapıp saldırırsa da bir şey yapamaz. Hz. Ali onu evvela imana davet
eder, fakat iltifat görmez. Bunun üzerine Zülfikar’la hamle edip Dev’in
başını keser ve vücudunu iki parçaya böler. Sonra Kesik-Baş’ın hanımını ve Müslümanları kurtarır. Hep birlikte Dev’in hazinesini de alırlar ve kuyu dibine gelirler. Hz. Ali orada bir dua eder; kendilerini
derhal kuyunun ağzında bulurlar. (Bazı nüshalarda duayı yapan Hz.
Muhammed, bazılarında ise onları kuyunun ağzına çıkaran Cebrail
Aleyhisselam’dır). Hz. Ali burada bir dua daha yapar; Kesik-Baş’ın
gövdesi derhal peyda olur ve genç bir delikanlı halini alır. Sonra da
memleketlerine giderler. Hz. Ali ise dönüp Medine’ye gelir (Bazı
nüshalarda da Hz. Ali’nin Kesik Baş ve yanındakilerle beraber Hz.
Muhammed’in yanına geldikleri, burada Hz. Muhammed’in duasıyla
tekrar eski durumuna kavuştuğu anlatılır)

Kısaca bu şekilde özetlenebilecek olan destan dikkatle mütalaa
edilecek olursa bazı bakımlardan dikkate değer özellikler sergilediği
görülecektir. Bir defa, Hz. Ali’nin halk inançlarındaki malum fedakarlığı ve kahramanlığı dile getirildiği gibi, esas amaç olarak namazın önemine işaret edilmek istenmiştir. Dikkat edilirse Hz. Ali hem acele yolculuğu esnasında, hem kuyu dibine doğru düşerken; Kesik-Baş ibadet yapacak gövdesi olmadığı halde; hanımı ise, Dev’in elinde esir iken bile asla namazlarını terk etmemişlerdir. Kanaatimize göre destanın didaktik amacı, her ne şartlarda olursa olsun, Müslümanların namazlarını asla terk etmemeleri gerektiğini anlatmaktadır. Hz. Muhammed’in mucizeleri, Hz. Ali’nin kahramanca mücadelesi ikinci derecede olup bu amaç için kullanılmıştır.

Kültür tarihi bakımından ise ilgi çekici bir nokta müşahede ediliyor. Genelde klasik Türk destanlarında rastlanmayan, gövdesiz bir
insan başının kahraman olması bir yana, destanın kanevasının, eski
Türk, Orta Doğu ve Hristiyan dini inançlarına yabancı olmayan bir
temayı yansıttığı gözden kaçmıyor. Bu tema, kötülük timsali ejderha ile
mücadeleden ibarettir. Özellikle Hristiyan hajiografisinde (azizilimi) çok
tanınmış bir menkıbe ile olan benzerliğine J. Ciopinski de haklı olarak işaret etmektedir. Gerçekten de Dasitan-ı Kesik-Baş’ta hikaye
olunan hadise, Aya Yorgi (Hagios Georgios, Saint Georges)’nin ejderha
menkıbesini çok andırmaktadır. Hz. Ali, Aya Yorgi’ye; Dev, Aya Yorgi’nin mağlup ettiği ejderhaya; Kesik-Baş’ın karısı da adı geçen azizin
ejderhanın elinden kurtardığı kıza benzemektedir. Kesik-Baş destanı
Müslüman Türkler arasında ne kadar yaygınsa, Aya Yorgi’nin bu
menkıbesi de Hristiyanlık dünyasında o kadar yaygındır. Üstelik bu
menkıbenin Müslüman Anadolu ve Balkan Türkleri arasında İslamileştirilmiş ve muhtelif şeyhlere mal edilmiş bir kaç versiyonu da mevcuttur.

Dasitan-ı Kesik-Baş Anadolu Türkleri tarafından o kadar benimsenmiştir ki, bugün Türkiye’nin bazı yerlerinde, bu destanda anlatılan Kesik-Baş’a ait olduğuna inanılan türbeler ve yanlarında Dev’e izafe edilen kuyular gösterilmekte., bunlar halk tarafından çeşitli maksatlarla
ziyaret edilmekte ve adaklar adanmaktadır. Bunlardan biri de, Mardin’in kazası Cizre’de, kale harabeleri arasında yer almaktadır. Türbenin hemen yanı başında, taş merdivenlerle inilen bir kuyu, destandaki Dev’in kuyusu olarak biliniyor. Bu türbede, üzerinde ip sarılı bir kamış (Hz. Ali’nin kemendi) her derde deva inancıyla ziyaret olunmaktadır. Buna benzer bir ikinci türbe, Adana-Gaziantep yolu üzerindeki Sakçagözü’nde bulunmakta olup, ancak kuyusu yoktur. Bir üçüncüsü ise Sivas taraflarında yer almakta ve halk tarafından ziyaret edilmektedir”

Dr.Hümeyra Türedi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir