Kategoriler
Damga Siyaseti

Karşı-Damgalama başladı mı?

Karşı-damgalama, damgalanan aktörün harekete geçmesidir. Kendisine yapılanlara artık dur demesidir. Damgalama “öyle değil işte böyle yapılır” gösterisidir. Sonuçta, damgalanan aktör, damgalanmayı kendisi istememiştir. Damgalama ve karşı-damgalama düellosu, hayatın her alanında olduğu gibi siyasette ve uluslararası ilişkilerde de kendisini göstermektedir.

Karşı-damgalama, damgalanan aktörün harekete geçmesidir. Kendisine yapılanlara artık dur demesidir. Damgalama “öyle değil işte böyle yapılır” gösterisidir. Sonuçta, damgalanan aktör, damgalanmayı kendisi istememiştir. Damgalama ve karşı-damgalama düellosu, hayatın her alanında olduğu gibi siyasette ve uluslararası ilişkilerde de kendisini göstermektedir.


Batı, yüzyıllardır Türklerin “barbar” olduğunu söylemekte… Sadece “barbar” da değil, onlara göre Türkler aynı zamanda “sanatların düşmanı”, “zalim ve küstah”, “keyif düşkünü”, “tembel” insanlardır (Kula, 2010: 34; Kumrular, 2011b: 119). Bu söylemler  hala değişmemiştir.

Türkler, Müslümandır. Müslüman denilince de akla her zaman Türkler gelir. Onlara göre Türkler yani Müslümanlar hala yeterince uygar değildir. Tabi “uygar olma” nedir, kim neye göre uygar olunur gibi tanımlamaları hep kendileri yapmışlardır. Peki yüzyıllardır bize yöneltilen bu hakaretlere karşı bizler ne yaptık? Devlet tarafından sistemli bir politika uygulayabildik mi?

Bugüne kadar devletin pasif kaldığı bu damgalamalara yönelik, artık karşı-damgalama politikasına geçildiğine dair son dönemde bazı işaretler vardır. Örneğin, Kasım 2019’da ABD meclisinde sözde Ermeni Soyırım tasarısı kabul edildiğinde, bu tasarıyı sadece kınamak yerine Cumhurbaşkanı Erdoğan “Geçmişi katliamlarla ve kölelikle dolu bir devletin söz söylemeye hakkı yoktur” diyerek bir karşı atakta bulunmuştur. Benzer bir durum Şubat 2019’da Fransa ile yaşanır. Erdoğan, modern tarihin ilk soykırımı olarak nitelendirilen 600 bin Katolik’in hayatını kaybettiği Vendee soykırımını hatırlatır. Fransız ordularının 1830’da Cezayir’i işgaline de değinen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam eder: “1839 Gabon’da, bir sömürge merkezi kurarak burayı bir köle ticaret merkezi haline getirdiler. 1840, Senegal… İşgal sonrası büyük bir Hristiyanlaştırma çalışması başlattılar. Çünkü orası ağırlıklı Müslümandı. 1861-1904, Benin… Süreç içerisinde Fransız işgaline karşı çıkan ayaklanmalar, Fransızlar tarafından kanlı şekilde bastırıldı. 1872-1954, Vietnam. 500 binden fazla Vietnamlı, Fransızlar tarafından katledilmiştir”. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın canlı yayında gösterdiği “Fransa’nın sömürgecilik ve katliam tarihi” görsellerini, Twitter hesabı üzerinden Türkçe, İngilizce ve Fransızca olarak paylaşır (19 Şubat 2019).

Başka bir örnekte, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Fransız Parlamenter Sonia Krimi’nin sorusuna karşılık “Soykırım ve tarih konusunda Türkiye’ye ders verebilecek en son ülke Fransa’dır. Çünkü Ruanda’da, Cezayir’de olanları unutmadık. Fransa kendi karanlık tarihine baksın, Türkiye’ye ders vermeye kalkmasın. Sizler böyle tepeden bakmaya devam edin, ama biz de size bu şekilde haddinizi bildirmeye devam edeceğiz. Siz kendinizi üstün görmeye devam edin, ama bu muameleyi kabul etmeyen doğruları söyleyen bir Türkiye var” ifadesini kullanır. Sözlerine şöyle devam eder:  “Fransa gibi ülkeler bir şeye alışmışlar, hep patronluk taslayacaklar, hep başka ülkeleri eleştirecekler, aşağılayacaklar ve istediği kararları istediği gibi verecekler, eleştirecekler. Dolasıyla Türkiye tarafından veya başka ülke tarafından eleştiri geldiği zamanda şok olacaklar” (12 Nisan 2019).

10 Eylül 2020 tarihinde AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik,  Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un Erdoğan’a yönelik sert sözlerine karşılık; “Sömürgecilerin eski ve ahlaksız bir oyunudur bu. Halkları sömürmek için sahte sevgi gösterisi sunar ama vatansever liderleri hedef alırlardı. Sömürgeci kafanın Cumhurbaşkanımızı hedef alması bizim için gururdur” der.

Ekim 2020’de ise Erdoğan, Macron’a şunları söyler: “İnanç hürriyetinden, inanç özgürlüğünden anlamayan ve kendi ülkesinde yaşayan milyonlarca farklı inanç mensubu insanlara bu şekilde davranan bir devlet başkanına başka ne denilebilir! Öncelikle bir akli noktadan kontrol… Bugüne kadar ne yaptınız?… Ermenilere silah gönderiyorsunuz… dürüst değilsiniz”. Konuşmasına şöyle devam eder: “Almanya’da bir camiye yapılan baskının adı düpedüz İslam düşmanlığıdır. Bunun benzerini Müslümanlar olarak biz Hıristiyanların mabetlerine yaptık mı? Yapmadık .Çünkü bizim cibilliyetimizde böyle bir anlayış yok… Avrupa’daki her İslam düşmanlığının aynı zamanda Türk düşmanlığı olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız. Çünkü batılı için Müslüman Türk’tür, Türk de Müslüman’dır. Avrupa faşizmi yeni bir seviyeye geçmiştir.”.

10 Nisan 2021 tarihinde Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı olan Fahrettin Altun, Twitter hesabında bir video yayınlar. İngilizce olan video, PKK, DEAŞ ve FETÖ’ye destek veren Fransa, Almanya ve Yunanistan’dan söz ederken; özellikle Yunanistan’ın PKK’ya yaptığı yardımların Abdullah Öcalan tarafından da itiraf edildiğini göstermektedir. Öcalan’ın Kıbrıs Rum kesimine ait bir pasaportla Yunan büyükelçisinin ikametgahından, Nairobi havaalanına transfer edilirken yakalandığı bilgisi de verilir. Bugün de Yunanistan’ın Lavrio mülteci kampıyla PKK’ya bir yuva temin ettiği ve aktif olarak teröristleri desteklediğini söylemektedir. Ayrıca 15 Temmuz darbecilerine kucak açan Yunanistan’a terör ele başlarının teşekkür ettiği de videoda görülür. Yunanistan’ın bu yaptığının NATO ruhuna aykırı olduğu vurgulanırken, harekete geçme çağrısı yapılır.

Tüm bu söylemlerin ana başlangıç noktasında, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başbakan iken 2009 yılında Dünya Ekonomik Forumu’nda İsrail Cumhurbaşkanı’na söyledikleri vardır. Kimine göre Davos Krizi kimine göre “One Minute çıkışı”… Erdoğan, “Öldürmeye gelince, siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz! Plajlardaki çocukları nasıl öldürdüğünüzü nasıl vurduğunuzu çok iyi biliyorum” demiştir. Kimlerin aslında barbar olduğunun dünya kamuoyunda, en yüksekten ağızdan belki de ilk kez söylenişidir.

Türklerin “barbar” olduğu safsatasını yüzyıllardır söyleyenler, bugün yaşanan İsrail barbarlığına sessiz kalmakta…Çin’de Uygur Türklerine, Hindistan’da ve Mynmar’daki Müslümanlara yapılan barbarlıklara da ses çıkmıyor. Müslümanlara karşı oluşturulan bu sessiz Yahudi ve Hristiyan ittifakını görmeli, anlatmalı ve karşısında durmalıyız. Ve maalesef, dünyadaki diğer Müslüman devletler, kukla yöneticilerle yönetildiği için öncü olma sorumluluğu da Türkiye’ye düşüyor.

Peki, devletin en yüksek ağzı tarafından dile getirilen bu karşı-söylemler, sadece bir tesadüf müdür yoksa bilinçli bir politikanın ürünü müdür? Bunu zaman gösterecektir. Eğer yeri geldiğinde, diğer ülkeler için de “kısasa kısas” şeklinde bu söylemler devam ederse, bu dilin bilinçli bir politika sonucu ortaya çıktığı söylenebilir. Kendi tarihleri masummuş gibi her devleti damgalayarak küçük görebileceklerini düşünen Batılı devletlere “hayır, aslında barbar ve iki yüzlü olan sizsiniz” deme zamanı çoktan gelmiştir. Bunu söyleyebilmek için evvela damgalanmış aktörlerde bulunan aşağılık duygusundan kurtulmak gerekir. Bu duygudan kurtulduğumuz zaman gerçekleri çekinmeden söyleyebiliriz.

Diğer bir husus, devletin en yüksek mercii tarafından dillendirilen bu “karşı-damgalama”nın sadece birkaç cümleyle başarılı olmasının imkansızlığıdır. Sistematik bir çalışma gerekmektedir. Zira Türklerin birçok olumsuz damga ile damgalanması ve bu damgaların tüm Avrupalılarca kabullenilmiş olması birden meydana gelmemiştir. Örneğin, 1500’lü yıllarda bütün Avrupa’da, Türklerle ilgili “1000’den fazlası Almanca olmak üzere, 2500 civarında yayın” yapılmıştır (Karlsson, 2007: 16). Hatta “Türkendrucke” (Türk baskıları) adı altında bir gazete, halkta Türk karşıtı yergi, aşağılama ve nefret uyandırmayı bir yayın hedefi haline getirmiştir. Bu “Türkenbüchlein”, yani Türk kitapçıklarının ise tüm köylere ulaşmış olduğu da yine yapılan tespitler arasındadır (Kumrular, 2011b: 118). Birinci Dünya Savaşı sırasında İngiliz Dış İşleri Bakanlığının ön ayak olmasıyla basılan Mavi Kitap da Türklerin karalandığı bir başka yayın örneğidir.

Yayın, belgesel, dergi, kitapçık ve özellikle bu dönemde sosyal medya, web sitesi, PC oyunları, youtube, illüstrasyon gibi pek çok alanda bu karşı damgalama hususuna yer verilmelidir. Okul kitaplarında bu bilgiler yer almalıdır. Batılı ülkelerin okul kitaplarında Türklerin barbarlığından söz eden cümleler yer alırken, bizim okul kitaplarımızda neden sömürgecilik döneminde yaşanan katliamlardan söz edilmez? İngilitere’nin pamuk ticareti yapabilmek için ellerini kestirdiği Hint terziler, Amerikan yerlilerine yapılan katliamlara neden tek bir cümle bile yer verilmez? Okulda bu gerçekleri öğrenen çocuklar, bir gün herhangi bir damgayla karşılaşırlarsa artık kendisini damgalayanların gerçek yüzünü öğrenmiş olacaktır. Aşağılık duygusuna kapılmayacak, ne cevap verebileceklerini bileceklerdir.

Dolayısıyla karşı-damgalamanın çok yönlü ve kapsamlı bir çalışmaya ihtiyacı vardır. Bu başarıldığı takdirde, toplumumuzun bir kesiminde var olan Batı hayranlığı ve aşağılık duygusu yenilebilir. Tabi, bu duyguların azaltılabilmesi için en az bir nesil beklemek gerekir. Ancak tedaviye ne kadar geç başlanırsa iyileşme de o kadar geç olacaktır.

Dr. Hümeyra Türedi

Yararlanılan KAYNAKLAR

KARLSSON, Ingmar (2007), Avrupa ve Türkler: Karmaşık bir ilişki üzerine düşünceler; Ingmar Karlsson (2006), Avrupa’nın üvey evlatları;

KULA, Onur Bilge (1993), Alman Kültüründe Türk İmgesi, Gündoğan Yayınları, Ankara.

KULA, Onur Bilge (2010), Batı Felsefesinde Oryantalizm ve Türk İmgesi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul.

KUMRULAR, Özlem (2011b), “Köpekler ve Domuzlar Savaşında Kanuni’nin Batı Siaysetinin bir izdüşümü olarak Türk İmajı”, Dünyada Türk Imgesi içinde, Edt. Özlem Kumrular,Kitap Yayınevi, İstanbul, s:109-127.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir