Kategoriler
Siyaset

İbn Haldun ve Winckelmann Üzerinden Karşılaştırmalı Bir Perspektif

Johann Joachim Winckelmann’ın (1717-1768), Antikçağ Sanat Tarihi adlı eserinde dile getirdiği görüşler, 14. yüzyılda İslam düşüncesinde önemli bir yere sahip olan İbn Haldun’un görüşleriyle dikkate değer paralellikler arz eder. Bu makalede, Winckelmann ile İbn Haldun’un iklim, fiziksel yapı ve dile dair görüşlerine kısaca göz atalım.


Winckelmann ve İbn Haldun’un önemine kısaca bakılacak olursa;

İbn Haldun’un (1332–1406) modern tarih yazımı ile sosyolojinin kurucularından biri olarak kabul edildiğini,

Winkelmann’ın ise sanatın sadece görsel beğeniye hitap eden bir alan olmadığını, kültür, iklim, tarih ve siyaset gibi değişkenlerle şekillendiğini göstererek modern sanat tarihi biliminin temel taşlarını döşediğini görürüz.

Winckelmann’da İklim ve Fiziksel Yapı

Winckelmann’a göre iklim, insanların fizyonomilerini, dillerini ve hatta sanat zevklerini şekillendiren temel belirleyicidir. Şöyle der: “Doğanın büyük imparatorlukları ve ülkeleri, dağlar ve ırmaklarla birbirinden ayırması gibi doğanın çeşitliliği de bu ülkelerin halklarını kendine özgü karakter özellikleriyle farklılaştırmıştır” (s.32-33)

Ona göre yumuşak ve ılık iklimlerde insanlar daha zarif, duyusal ve güzel olurken; soğuk iklimlerdeki insanlar daha kaba, dil kullanımında daha kısıtlayıcı ve serttir. Örneğin, soğuk iklimlerde sinirlerin daha hareketsiz olması nedeniyle diller daha kısa heceli ve sessiz harf yönünden yoğun olur. Dolayısıyla, ona göre, bütün Kuzey dillerinde daha çok tek heceli sözcükler vardır ve bu diller sessiz harflerle doludur. Bunları birleştirmek ve telaffuz etmek başka uluslara zor gelir, hatta kısmen olanaksızdır. İddiasına göre İtalya’nın soğuk bölgelerinde dünyaya gelmiş olan Lombardiyalılar, boğuk seslerle kısaltılmış bir konuşma şekline sahipken; daha sıcak bir iklimde yaşayan Napoliler sesli harfleri daha çok çıkarmakta ve ağızlarını doldurarak konuşmaktadırlar. Bu nedenle Winckelmann, dilin fonetik yapısını da iklim şartlarıyla açıklar.

İbn Haldun’da Coğrafya ve Toplumsal Yapı

İbn Haldun da Mukaddime adlı eserinde, coğrafyanın, iklimin ve şehrin insan tabiatını etkilediğini belirtir. Sıcak bölgelerde yaşayan halkın daha gevşek yapılı, daha sıcakkanlı, ancak daha az dayanıklı olduğunu; soğuk iklimlerdeki toplumların ise daha dirençli, savaşçı ve disiplinli olduğunu söyler. İbn Haldun’a göre bedensel ve ruhsal mizaç, çevresel şartlardan ayrı düşünülemez.

Güneş ışınlarının dik geldiği yerlerde insanlar daha az enerji harcar, dolayısıyla daha az çalışır. Soğuk bölgelerde insanlar yaşamak için daha fazla çaba göstermek zorunda olduklarından çalışma kültürü ve toplumsal düzen daha gelişmiştir. Dolayısıyla ona göre soğuğun hâkim olduğu bölgelerde yaşayan milletlerin akılları daha kuvvetlidir ve hükümet kurma yetenekleri daha gelişmiştir.

İbn Haldun’a göre medeniyetin gelişmesi de iklimle ilişkilidir. Orta kuşakta (ılıman iklimlerde) yaşayan halklar hem fiziksel hem de zihinsel olarak dengeli olur. Bu denge, onların bilim, sanat, siyaset gibi alanlarda daha başarılı ve üretken olmalarını sağlar. Bu yüzden medeniyetler genellikle ne çok sıcak ne de çok soğuk bölgelerde, yani “orta iklim kuşağında” gelişmiştir (örneğin: Mezopotamya, Mısır, Anadolu, Akdeniz havzası).

İklim sadece fizyolojik değil, ahlaki ve kültürel etkiler de yapar. Aşırı sıcak bölgelerde yaşayan toplumlar genellikle daha sade ve doğal yaşarlar, bu da onları daha yumuşak huylu kılar. Soğuk iklimlerde ise insanlar mukavemetli ve savaşçı olur.

İbn Haldun, iklimin toplumların yönetim biçimlerine de etki ettiğini belirtir. Zor doğa koşullarında yaşayanlar daha otoriter ve disiplinli rejimleri kabul etmeye yatkındır. Ilıman bölgelerde ise daha dengeli, istişareye açık ve ileri düzeyde siyasal yapılar gelişebilir.

İbn Haldun’un bu görüşleri, determinist bir iklim anlayışı olarak ele alınsa da, onun dönemine göre oldukça empirik ve gözleme dayalıdır. İşte tam da bu noktada, Winkelmann’ın estetik determinizminden ayrılır.

Winckelmann, antik Yunan sanatına duyduğu hayranlığı, bu toplumun fiziksel güzelliğini ve heykel sanatındaki üstünlüğünü yücelterek göstermektedir. Bu yüceliği ise iklim koşullarıyla açıklar. Yunan ikliminin “yumuşak, sabit ve ılıman” olması, ona göre insan vücudunun en estetik şeklini almasına olanak tanımıştır. Winckelmann’a göre güzellik bir ulusun doğasıyla, daha da ötesi, onun coğrafi konumuyla ilgilidir.

Ancak Winckelmann’in düşüncesi belirgin bir şekilde oryantalist bir eğilim taşır. Yunanlıları “özgürlük, ruhsal yücelik ve güzelliğin temsilcisi” olarak yüceltirken, Mısır, Pers veya Asya halklarını “melankolik, pasif ve gelişmemiş” olarak betimler. Bu ayrım, Batılı ve Doğulu toplumlar arasında hiyerarşik bir farklılık üretir. Winckelmann için güzellik, neredeyse sadece Yunan topraklarında mümkündür; diğer halkların sanatı ya taklitçidir ya da doğayı bozmuştur.

Winckelmann, Yunan sanatını ideal güzelliğin mutlak temsili olarak görür. Antik Yunan insanını, fiziksel olarak en mükemmel, ruhsal olarak en dengeli birey olarak tasvir eder. Ona göre, güzellik, bu topraklarda iklimin etkisiyle doğmuş ve yükselmiştir. Bu idealist bakış, Batı sanat anlayışının merkezine Yunan estetiğini yerleştirirken, diğer medeniyetleri ikinci plana atar.

Mısırlı sanatçıların anatomi bilgisinden yoksun olduğunu, geleneksel kalıplardan sapamadıklarını ve bireysellikten uzak olduklarını vurgulayan Winckelmann, Persleri giysileriyle tasvir ettikleri için “sanatın yüce motifini” anlayamamakla suçlar. Etrüsk sanatını ise “doğunun melankolisiyle yoğrulmuş” ve “uygar Greklerin tiksindiği ölü betimlemeleriyle dolu” olarak niteler.

Edward Said’in oryantalizm kuramı, Batı’nın Doğu’yu egzotik, irrasyonel, durağan ve gelişime kapalı olarak kodladığını belirtir. Winckelmann’ın Yunan merkezli yaklaşımı da bu oryantalist zihniyetin sanat alanındaki tezahürü olarak okunabilir. Yunanlıları “özgür ruhlu”, “yaratıcı” ve “zarif” olarak betimleyip Doğuluları “durağan”, “taklitçi” ve “duygusal” olarak kodlaması, Batı’nın kültürel sömürü düzenini meşrulaştıran söylemlerden biridir.

Ibn Haldun ile Winckelmann’in yaklaşımları arasında temel bir fark vardır: İlki, iklimin etkilerini toplumsal organizasyonlar, devlet yapısı ve ahlaki yapı gibi geniş coğrafya-temelli sosyolojik bağlamda incelerken; ikincisi, daha çok bedensel estetik üzerinden ve Yunan toplumuna odaklı bir güzellik ideali ile sınırlıdır.

Ibn Haldun’un yaklaşımı, daha kapsayıcı ve ampirik gözlemlere dayalı olup toplumsal farklılıkları anlamaya yönelik bir çaba iken, Winckelmann’ın düşüncesi daha normatif ve evrenselci bir güzellik yergisi üretmektedir. Ayrıca Winckelmann’ın metinlerinde belirgin şekilde Batılı-üstünlük anlayışı mevcuttur ve bu, oryantalist sanat tarihinin temel taşlarından biri olarak eleştiriye acıktır.

Sonuç olarak, her iki düşünür de iklimin insan üzerindeki etkisine dair önemli yorumlar getirmiştir. Winckelmann ve İbn Haldun’un yaklaşımları, iklimin yalnızca fiziki yapıyı değil, aynı zamanda dil, sanat ve mizaç gibi sosyal öğeleri de belirleyebileceğini ortaya koyar. Bu iki düşünür arasındaki benzerlikler, Doğulu ve Batılı düşüncenin kesişen noktalarını da işaret eder. Ancak İbn Haldun’un iklim-mizaç ilişkisi, sosyolojik, ahlaki ve kültürel açılarıyla daha çok boyutlu bir model sunarken; Winckelmann’ın yaklaşımı, Batılı güzellik ideallerini merkeze alarak Doğu’yu ötekileştirme riski taşımaktadır. Bu nedenle, iklim ve mizaç tartışmaları sadece fizyolojik ya da estetik değil, ayni zamanda ideolojik ve politik bir zeminde de değerlendirilmelidir.

Dr.Hümeyra Türedi

Kaynakça

Bevilacqua, V. (2005). The Antiquarian and the Myth of Antiquity: Winckelmann, Art, and the Classical Ideal. Cambridge University Press.

Fleming, J., Honour, H., & Pevsner, N. (1999). The Penguin Dictionary of Architecture and Landscape Architecture. Penguin Books.

Marchand, S. L. (1996). Down from Olympus: Archaeology and Philhellenism in Germany, 1750–1970. Princeton University Press.

Rosenthal, Franz. The Muqaddimah: An Introduction to History by Ibn Khaldun. Princeton University Press, 1958.

Göze, Ali. “İbn Haldun’un Tarih ve Toplum Görüşü.” İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, Cilt 28, Sayı 1-4, 1967.

Gutas, Dimitri. “Ibn Khaldun and the Philosophy of History.” History and Theory, Vol. 52, No. 1 (2013), pp. 1-13.

Tibi, Bassam. Islamic Law and World Politics: IBN Khaldun’s Contribution to International Relations Theory. Palgrave Macmillan, 2017.

Kaya, Mahmut. “İbn Haldun’un Sosyal Teorisi ve Modern Sosyal Bilimlere Etkisi.” Divan: Disiplinlerarası Çalışmalar Dergisi, 2003(1), ss. 113-138.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir