Victor Hugo’nun ünlü eseri Sefiller’deki baş kahraman Jean Valjean’ın bir kürek mahkumu olduğunu herkes bilir. Dönemin adaletsizliklerinden nasibini alarak, sadece ekmek çaldığı için bir kürek mahkumu olmuştur. Zaten Hugo da o dönemde yapılan beş hırsızlıktan dördünün nedeninin açlık olduğunu yazmaktadır. Jan Valjean, cezaevine “ağlayarak ve titreyerek” girmiş ve “duygularını kaybetmiş bir adam olarak” çıkmıştır. Hugo şöyle der: “Oraya umudunu kaybetmiş bir halde girmiş ve oradan karamsar bir ruh haliyle ayrılmıştı” (s.103)
Kategori: Tarih
“Ev-işi” Kavramının Anlam Dönüşümü
Adrian Forty nin “Objects of Desire” adlı 1986 yılında yayımlanan kitabı, “ev işi” kavramındaki anlam dönüşümüne ışık tutuyor. Kavramın; hizmetçiler, sınıfsal mücadele, teknolojik gelişmeler, reklamlar gibi olgularla yakın ilişkisine değiniyor.
Ankara Etnografya Müzesi
Beylikler Dönemi mimarisi, Türk mimari gelişiminin tespit edilmesi bakımından oldukça önemli… Ancak Beylikler döneminden günümüze az sayıda eser kaldığını belirtmek gerekir. Bu eserlerden bazılarını, Ankara Etnografya Müzesi’nde görebilirsiniz.
“Kesik Baş” Efsanelerine Bir Örnek
Ahmet Yaşar Ocak Hoca’nın 1989 yılında yayınladığı Türk Folklorunda Kesik Baş adlı kitabında, bugün gezdiğimiz tarihi mekanları anlamamızı sağlayacak bir çok ipucu sunulur. Örneğin, “Bu türbe neden buraya yapılmış?” “Burada neden kuyu var?” gibi soruların cevaplarının ardında bir efsane yatıyor olabilir. Bu minvalde, Ahmet Yaşar Ocak Hoca’nın bahsi geçen kitabından birkaç sayfayı hiç bölmeden yayınlamak istiyorum. İyi okumalar.
Salpetriere Kliniği ve Histeri
Jean-Martin Charcot adlı Fransız doktorun, histeri krizindeki kadınları sergilemesinden bahsedelim bu yazıda… Yukarıda Andre Brouillet tarafından yapılmış bir resim görüyorsunuz. Resimde, Paris’teki Pitié-Salpêtrière Hastanesi’nde klinik bir konferansta histeri nöbeti geçiren bir kadını sergileyen Fransız nörolog Jean-Martin Charcot (1825-1893) tasvir ediliyor.
19. Yüzyılda Paris Morgu
Paris Morgu’nun 19. yüzyılda Paris’in en popüler turistik yerlerinden biri olduğunu biliyor muydunuz?
Grand Tour
17. ve 18. yüzyıllarda Avrupalı zengin ailelerdeki genç erkeklerin, Avrupa ülkelerinde bir “kültürel keşif yolculuğu”na çıkması adet olmuştur. Bu adet, klasik fikirlerin, sanatın, Avrupalılık fikrinin ve Avrupalı ortak kültürün oluşturulmasına büyük katkıda bulunmuştur. Bir çeşit “kültür turizmi” olarak da görülebilecek bu geziler, Avrupa’nın pek çok yerinde aynı bestelerin, sanat eserlerinin, kitapların, mimarinin ve fikirlerin yayılarak, ortak bir Avrupalı anlayışının filizlenmesine zemin hazırlamıştır.
Osmanlı’da Çiçek Resimleri
Bu yazıda, Osmanlı Kitap Sanatında Doğal Çiçekler adlı Yıldız Demiriz’e ait bir kitaptan bahsetmek istiyorum. Kitap, Osmanlı bezeme sanatı konusunda bilgi verirken, Doğu-Batı sanatları arasındaki farklılıkların kavranmasında da yardımcı oluyor. Zira sanatı sadece Batılı kavramlarla düşünmek, hayallerimizi sınırladığı gibi aynı zamanda Doğu sanatını da anlamamızı ve takdir etmemizi güçleştiriyor.
Orhan Pamuk’un “Benim Adım Kırmızı” (1998) adlı romanı, bir kurgu olsa da Doğu-Batı karşıtlığını ve bu karşıtlığın insan psikolojisi üzerindeki etkilerini gözler önüne sermekte… Romanda; nakşetmenin anlamı, büyüsü ve zenginliğinden bahsedilmesi, çoktandır unutulan bu sanatı gündeme taşırken; Doğu’nun da Batı’ya denk bir sanat anlayışı olduğunu hatırlamamızı sağlar.
Tavşanlar ve Kaplumbağalar
Tavşanların birçok Ortaçağ el yazmasında bildiğimiz masum halleriyle değil de birer katil olarak resmedildiklerini biliyor muydunuz? 1170’lerde Almanya’daki Arnstein Manastırı’nda yapılan resimler katil tavşan imgesinin ilk örnekleri olarak kabul edilir. Bahsi geçen bu resimlerde, avcı olduğu anlaşılan bir insanı, süslü ‘T’ harfinden yapılmış darağacına asan iki tavşan görülür.