1609’da Hollanda, kuzey ve güney olarak ikiye ayrılır. Güney tarafı Katolik ve kuzey tarafı ise Protestan’dır. Güney Hollanda, Katolik olduğu için İtalya’daki gibi dini temaların egemen olduğu Barok tarzı eserlere yönelmiştir.
Yazar: Dr.HumeyraTuredi
Osmanlı’da Çiçek Resimleri
Bu yazıda, Osmanlı Kitap Sanatında Doğal Çiçekler adlı Yıldız Demiriz’e ait bir kitaptan bahsetmek istiyorum. Kitap, Osmanlı bezeme sanatı konusunda bilgi verirken, Doğu-Batı sanatları arasındaki farklılıkların kavranmasında da yardımcı oluyor. Zira sanatı sadece Batılı kavramlarla düşünmek, hayallerimizi sınırladığı gibi aynı zamanda Doğu sanatını da anlamamızı ve takdir etmemizi güçleştiriyor.
Sömürgecilik Tartışmaları
Sömürgecilik ve sömürgeci bakış açısı… Bu makalede, sömürgeciyi ve sömürüleni inceleyen post-sömürgeci çalışmalardan bazılarına kısaca göz atacağız.
Orhan Pamuk’un “Benim Adım Kırmızı” (1998) adlı romanı, bir kurgu olsa da Doğu-Batı karşıtlığını ve bu karşıtlığın insan psikolojisi üzerindeki etkilerini gözler önüne sermekte… Romanda; nakşetmenin anlamı, büyüsü ve zenginliğinden bahsedilmesi, çoktandır unutulan bu sanatı gündeme taşırken; Doğu’nun da Batı’ya denk bir sanat anlayışı olduğunu hatırlamamızı sağlar.
Tavşanlar ve Kaplumbağalar
Tavşanların birçok Ortaçağ el yazmasında bildiğimiz masum halleriyle değil de birer katil olarak resmedildiklerini biliyor muydunuz? 1170’lerde Almanya’daki Arnstein Manastırı’nda yapılan resimler katil tavşan imgesinin ilk örnekleri olarak kabul edilir. Bahsi geçen bu resimlerde, avcı olduğu anlaşılan bir insanı, süslü ‘T’ harfinden yapılmış darağacına asan iki tavşan görülür.
Aime Cesaire
Aime Cesaire (1913-2008), post-kolonyal eleştirinin öncülerindendir. Sömürgecilere ve Avrupa-merkezli düşünceye meydan okur. Olaylara Batı’nın gözünden değil, farklı bir açıdan da bakılabileceğini gösterir. Cesaire’nin fikirlerini anlamak için “Söylev” adlı ünlü metnine bakmak faydalı olacaktır ki kendisinin sözleri sömürgeciliğin karanlık iç yüzünü göstermesi açısından bir referans niteliğini taşımaktadır.
Paris’in Lağımları
Paris’in kanalizasyonlarının tarihi 1370’li yıllara kadar uzanır. Farklı dönemlerde bu kanalizasyon sistemine eklemeler yapılmış ancak 18.yüzyılın sonuna gelindiğinde ıslah edilmesi gereken bir canavara dönüşmüştür. Victor Hugo, Sefiller adlı romanında bu yeri “dipsiz lağım” olarak tarif eder. Çok sevdiği Paris, bir bakıma “lağımların Paris’i”dir (s.613)
II.Joseph Reformlarına Örnek: Ekonomik Tabut
Kutsal Roma İmparatoru II. Joseph (1741-1790), Aydınlanmacı Mutlakiyetçi olarak tarif edilebilecek bir hükümdardır. Aydınlanmacı krallar, Aydınlanma çağının fikirlerinden etkilenmişler, akılcılığı benimsemişlerdir. II.Joseph da bu hükümdarlardan biridir. Hükümdarlığı süresince kilisenin gücünü azaltmak, köylülüğü feodal yüklerden kurtarmak, ticaret ve bilgi üzerindeki kısıtlamaları kaldırmak için çalışır. Bu görüşleri doğrultusunda ülkesini laikleştirmeye, liberalleştirmeye ve modernleştirmeye yönelik bazı reformlar yapar. Bu reformlardan en ilginç olanı belki de tabutlarla ilgilidir.
Victor Hugo’nun Paris’i
Victor Hugo (1802-1885), Fransız edebiyatının belki de en önemli ismidir. Fransa’nın en çalkantılı yıllarında yaşamış ve yazdığı eserlerle bu karmaşık döneme ışık tutmuş bir düşünürdür kendisi… En bilindik eseri olan Sefiller’de Napolyon sonrası Fransız toplumundaki bölünmeyi irdeler. Cumhuriyetçiler ve Kralcılar… Bonapartçılar ve Bourboncular… Zenginler ve fakirler… Soylular ve burjuvalar… Toplumdaki bu bölünmeler nelere mal olur? Fransız halkı tekrar nasıl bütünleşebilir? Bugün de yaşanan benzer sorunlara, Hugo’nun nasıl cevaplar bulduğunu irdeleyerek okuyabilirsiniz kitabı…
İngiltere’de “Gin” Çılgınlığı
18. yüzyılın ilk yarısında, Londra’nın gecekondu mahallelerinde bir salgın vardır: SARHOŞLUK.
Peki nasıl ortaya çıkar bu çılgınlık?