Belgeseller, siyasal amaçla kullanılır mı? Bir propaganda yöntemi olabilirler mi? Belgeseller ve bilim arasında doğrudan ilinti kuran kesimler için bu sorunun cevabı “hayır” olabilir. Ancak belgesellerin, bilimsel düşüncenin ne kadarını temsil edebildiğini sorgulamak gerekir. Zira belgesel, sadece bahsettiği fiziksel ya da sosyal gerçeklerle değil; bu belgeseli çeken ekip, bu ekibin ideolojik yönelimi, finansmanı sağlayan kaynak ve bu kaynağın amaçları ile bir bütün olarak düşünülmelidir. Dolayısıyla, belgeseller de propaganda amaçlı kullanılabilir.
Zaten filmlerin, romanların, heykellerin, tabloların, yarışmaların hatta olimpiyatların bile siyasal amaçlarla kullanıldığı bir dünyada belgesellerin siyasallaşmadığını düşünmek fazla iyi niyetlilik olacaktır. Ayrıca belgesellerin siyasal amaçlarla kullanılması da yeni değildir. Mesela, Harlan County (1976), The Plow that Broke the Plains 81936) siyasal amaçları olan belgesellere önemli örnekler olarak gösterilebilir. Bugün de siyasal amacı olan belgesellere hatta belgesel kanallarına dahi örnek vermek mümkün. Bunlardan biri ViasatHistory Kanalı… Merkezi Londra’da bulunan bir şirkete ait… Türkiye’de ise kablolu kanallarda yayında… Belgesel seyretmek için açtığınızda, sürekli II.Dünya Savaşı ve Hitler üzerine belgesellerle karşılaşıyorsunuz. Seyretmek için para ödediğiniz bir kanalın, belli bir retorik çevresinde dönmesi de ayrı bir etiksel sorun tabi….
ViasatHistory Kanalında tüm gün yapılan II.Dünya Savaşı yayınlarının arasında Antik Dünya, Vikingler, Tapınak Şovalyeleri, İngiltere Kralları ile ilgili belgesellere de rastlayabiliyorsunuz. Ancak genel olarak akşam saat 9’a kadar yoğun bir şekilde II.Dünya Savaşı belgesellerinin yayınlandığını söylemek gerekir. II.Dünya Savaşı ile ilgili belgesel yapmakta ve yayınlamakta bir sorun yok. Tabi eğer belgeseller, işledikleri konuya her iki tarafın da bakış açısıyla yaklaşabilirse… Bugün artık ulaştığımız düşünce sisteminde, bir olayı her yönüyle incelemenin önemi anlaşılmıştır. Fakat, kanalın II.Dünya Savaşı belgeselleri, tek düze bir biçimde Hitler’in ve Almanların ne kadar kötü olduğu ve Müttefiklerin ise dünyayı nasıl kurtardığı ile ilgili… Örneğin, 08 Aralık gününde sabah saat 9’dan itibaren II.Dünya Savaşı belgeselleri yayındayken, öğleden sonra da “II.Dünya Savaşının En Müthiş Olayları” (iki bölüm birden), ardından “Renklerle II.Dünya Savaşı”, “Savaş Fabrikaları”, “Nazi Almanyasının Kayıp Amatör Filmleri” belgeselleri akşam 8’de bitmekte… Sonrasında Deşifre Hazineler, Tarihin İçyüzü, Antik Süper Yapılar ve Efsaneler belgeselleri yer alıyor ki ikisinin ekran süresi kıyaslandığında neredeyse 10 saate 3 saat gibi bir oran söz konusu… Ertesi gün ise “Hitler: Savaşa Geri Sayım”, “Nazi Bilimi”, “II.Dünya Savaşı: Zafere Varış”, “Kanlı Para: Nazi Ekonomisi İçinde”, “Dipsiz Derinlik: Nazilerin Yükselişi ve Çöküşü”, “Uzun Bıçaklar Gecesi: Nazilerin İktidara Yükselişi”, “Hitler’in Gizli Hazinesi”, “Hitler’in Süper Arabaları”, “Nazi Almayasının Kayıp Amatör Filmleri”, Hitler’in Jurassic Canavarları”, “Doğaüstü Naziler” gibi farklı! belgesellerle karşılaşmak mümkün… Gün boyu kendi belgesellerinin reklamını da yapan kanalın şu sloganlarıyla karşılaşıyorsunuz: “O olmasaydı, II.Dünya Savaşı yaşanmazdı. O, olmasaydı, soykırım olmazdı” ya da “Daha üstün olduğumuzu söylediler. Dünyanın bize karşı olduğunu söylediler. Komşularımızın düşmanımız olduğunu söylediler. Ailelerimiz için savaşmamız gerektiğini söylediler. Ve biz de inandık”… Anlaşılacağı üzere tüm bu sloganlar, Hitler’i ve Nazi dönemini kast etmekte…
Bir belgeselin, işlediği konuyu tüm açılardan tarafsız şekilde yansıtması beklenmez mi? Eğer beklenmezse, bunun adı belgesel olur mu?
Belgesel nedir? TDK sözlüğünde belgeselin, “belge özelliği, niteliği taşıyan film ya da televizyon izlencesi” şeklinde geçen tanımı dikkate alınırsa, belgesellerin tanıtım videolarındaki bu taraflı cümleler nereye koyulacak? Bu tür programlara, belgesel demek yerine “propaganda araçları” demek daha doğru değil mi?
Bu belgeselleri izlediğinizde, yararlı bilgiler de edindiğinizi söylemek gerekir. Ancak bu propaganda hissi, belgeselde söylenen “belgeli doğrular”ın gerçek olup olmadığını izleyicinin sorgulamasına neden oluyor. “Belgeselde bahsi geçen belgeler, izleyiciyi yönlendirmek amacıyla mı ortaya konuyor?” sorusu akıldan hiç çıkmıyor.
II.Dünya Savaşı belgesellerini izlerken, sadece Müttefiklerin gözünden olayları görmek ne kadar doğru olur? Alman köylerinde yaşananlar, Alman kadınların yaşadıkları, Müttefiklerin değil de sadece Almanların kendi gözünden anlatılamaz mı? Dönemin Alman savaş muhabirleri ve gazeteciliği ayrı bir merak unsuru… Savaş öncesinde, ülkedeki sosyal yaşam hakkında yine Almanların gözünden bir belgesel göremeyecek miyiz? Ama bugünün Almanları değil, o günün Almanlarının yazıp çizdiklerine bakarak yapılmış belgeseller lazım… Aksi durumda, dönemin Almanyasını ve içinde bulunduğu psikolojiyi layıkıyla anlamak mümkün olmaz. Bugün yapılan, Müttefiklerin gözünden dönemin Almanyasını ve psikolojisini öğrenmek…İşte Viasat History kanalı da bu anlayışa hizmet eden önemli araçlardan bir tanesi…
Sadece Almanya mı? Aynı hassasiyetle dönemin Japonyası, İtalyası, İspanyası ve Rusyası ile ilgili de belgeseller çekmek gerekir. Dışarıdan değil, içeriden seslerle… Ama bu seslerin sadece muhalif kesimden seçilmesi, gerçekleri yakalamaya engel olacaktır.
Er Rayn’ı Kurtarmak, Dunkirk, Midway, Piyanist, Stalingrad, Ingleraous Bastards, English Patient, Thin Red Line, Pearl Harbour gibi bazıları da Oscar almış filmlerin bir propaganda aracı olarak kullanılması normalken, belgeseller için böyle bir siyasileşme olması normal midir? Bir belgeselin verdiği bilgiye de güvenilmeyecekse, doğru bilgi nereden öğrenilebilir?
II.Dünya Savaşı ile ilgili bilginin kaynağı bugün Müttefikler değil midir? Almanya, zaten yıllar boyu işgal altında kaldıktan sonra, bugün Müttefiklerin inşa ettiği algıya aykırı bir belge ortaya çıkarabilir mi?
Peki, 80 yıl öncesinde kalmış bir savaşı sürekli filmlerinde ve belgesellerinde işleyerek taze tutmanın amacı ne olabilir?
İlk olarak Müttefiklerin ve özellikle de ABD’nin, savaş sırasında yaptıklarını ve özellikle de Japonya’ya attığı atom bombalarını meşrulaştırma peşinde olduğu söylenebilir. Zira 1945 yılında ABD’de atom bombasına destek oranı yüzde 86 iken, 2005 yılındaki bir araştırma bu oranın yüzde 56’ya düştüğünü gösteriyor. Hala büyük bir rakam ama gidişat düşme eğiliminde… İlginçtir ki savaşı bitiren olay olmasına rağmen, atom bombası ile ilgili bir belgesele kanalda en azından benim rastlamadığımı söylemek isterim. II.Dünya Savaşı ile ilgili bunca film ve belgesel yapılırken neredeyse hepsinin Almanya ve Hitlere odaklanıyor olması düşündürücü değil mi? Bir bomba ile yüzbinlerin ölmesi, radyasyona maruz kalan insanlar, hayvanlar, toprak ve hava… Neden tüm yaşananlar eşit şekilde anlatılmaz?
İkinci olarak, İngiltere ve ABD’nin ne kadar güçlü, adil ve yenilmez olduğu fikrinin bu belgeseller ve filmlerle genç nesillere de ulaştırılmak istendiği düşünülebilir. Çünkü her gün yeni bir çocuk doğmakta ve tüm yeni kuşakların bu iki müttefiğin dünyayı nasıl “kurtardığı”nı bilmesi gerekir. Bugün, “demokrasi” götürülen ülkelerin durumu, petrol açlığı, emperyalist hevesler, organize edilen darbeler düşünüldüğünde; İngiltere ve ABD’nin imajının pek de iyi bir yerde konumlandığı söylenemez. Bu bağlamda, Müttefiklerin dünyanın kurtarıcısı imajını taze tutmak amacıyla, II.Dünya Savaşı’nı kullandığı söylenebilir. 80 yıl sonra bile Müttefiklerin dünyayı Nazilerden nasıl kurtardığı! unutturulmak istenmez.
İngiltere ve ABD’nin, II.Dünya Savaşını araçsallaştırması hususunun daha fazla araştırmaya muhtaç olduğunu söylemek gerekir. ABD, imajını Hollywood etkisi ile ayakta tutmaya çalışıyorsa; belgeseller de bu etkinin içeriğine dahil edilebilir mi? Büyük ihtimalle…
ABD ve İngiltere merkezli belgesellerin, dünya üzerindeki hakimiyetini de ayrıca sorgulamak gerekir. Konuyla ilgili şirketler, pazarlama taktikleri, ekonomik ilişkiler yine sorgulanmaya muhtaçtır. Ücretli yayın platformlarının hangi belgeselleri satın aldıkları, bu platformlarda hangi belgesel şirketlerinin hegemonya kurduğu da dikkatle incelenmelidir.
Bu noktada, TRT WORLD ve TRT BELGESEL kanallarının yayında olmasını anlamlı buluyorum. Özellikle kendi tarihimizin belgesellerini başkalarının değil, bizim yapmamız gerektiği aşikar… Ayrıca youtube kanallarında kendi çabasıyla bilgi verici kısa videolar hazırlayan youtuberların çabası da takdir edilmeli… Belgesel şirketlerinin alandaki hegemonyasını kıramasalar da, topluma farklı bilgi kaynakları sağlamaları açısından önemliler…
Kısacası, belgeselleri dahi sorgulayarak izlemek gerekiyor. “Bilgi”nin kimin hakimiyetinde olduğu ve toplumla paylaşılan bilginin kimin işine yaradığı sorunsalları akıllardan çıkarılmamalı… Ancak bundan sonradır ki karşımızdakine “iyi seyirler” diyebiliriz.
Dr. Hümeyra Türedi