Daniel Defoe’nun, Veba Günlükleri (A Journal of the Plague Year) adlı kitabı 1722 yılında yayınlanır. Kitabında 1655 yılında Londra’daki veba salgınını anlatır. Bu kitabı yazarken, veba salgınını yaşayan amcasının anlattıklarının etkili oluğu düşünülür. Ben bu makalemde, bahsi geçen kitabın bazı ilginç noktalarını sizinle paylaşmak istiyorum. Özellikle yaşadığımız Covid-19 salgını nedeniyle, 17.yüzyılda yaşanmış bir salgına daha fazla ilgi duyacağımız kanaatindeyim. Ayrıca iki salgında da toplumların yaşadıkları benzer durumları gördükçe şaşıracağınıza eminim.
Kitapta anlatıldığına göre vebanın ortaya çıktığı ilk zamanlar, devlet ölü sayılarını doğru vermez. Ancak halk ölü sayısındaki artışın farkındadır. Zaman ilerledikçe hükümet tarafından alınan tedbirler artmaya başlar. Artan vakaları gören insanların şehri terk ettiği görülür. Özellikle yaz sıcağında artan veba, halkın sayfiye alanlarına çekilmesinde etkili olur. Londra’nın nüfusu azalır, işler durma noktasına gelir.
Hastalığın bulunduğu ya da bulunduğunun varsayıldığı her evin önüne bir bekçi konur ve ev kapatılır. Defoe’ya göre “kentte ne kadar kapatılmış ev varsa o kadar da hapishane var demekti”. Bekçilere de “gardiyan” adını verir. Ancak bu bekçi koyma işi de sorunludur. Çünkü bu “gardiyan” evin tamamından sorumluydu ve evlerin çoğunda birden fazla çıkış kapısı olması, bekçilerin işini zorlaştırmaktaydı. Bazen bekçiye rüşvet teklif edilmekte ya da bekçiyi bir kişi lafa tutarken arka kapıdan ev halkı kaçmaktadır. Bekçiler, hasta evinin ihtiyaçlarının karşılanmasından da sorumludur. Bazen ev halkı, bir ihtiyaç için bekçiyi örneğin fırına göndermekte ve bu sırada da evden kaçabilmektedir. Bu yüzden, bekçilerin ihtiyaç karşılamaya giderken evi dışarıdan kilitlemesi kuralı getirilir. Ancak bu defa da ev halkı fazladan anahtar yaptırarak, yine kaçmayı başarır. Kaçabilmek için bazen bekçilere saldıran insanları da görmek mümkündür.
Daniel Defoe, bekçileri kandırarak kaçabilmek için neler yapıldığını anlatsa, bu anlatıların ayrı bir kitap oluşturabileceğini söyler. Kaçma teşebbüslerinin fazlalığı, şehir halkı arasında hastalanmış olanların hastalığı başkalarına bulaştırmamaya hiç özen göstermediği düşüncesini yayar. Defoe da hastalık kapanların bu şekilde kaçmaya çalışmasına anlam veremez ve şöyle der: “İlahi adaletle yüzleşecekleri bir zamanda, böyle korkunç bir şey için ne gibi bir olası sebep gösterilebilir, aklım almıyor”.
İnsanların türlü yollara başvurarak kaçma teşebbüsünde bulunmalarına başka bir açıdan da bakmak gerekir. Örneğin, bir evde eğer bir tane vebalı insan varsa, tüm ev halkı evde kilitli kalır. Bekçi kimsenin dışarı çıkmasına izin vermez. Defoe, bu kuralı acımasız bulur. Çünkü hastanın yanından ayrılsalar belki de kurtulabilecekken, gitmelerine izin verilmediği için ev halkının diğer bireyleri de hastalanır. Yani vebalı bir hastayla evde kapalı kalmak, ev halkı için ölüm demektir. İşte bu yüzden kaçışlar çoğalmıştır. İnsanlar kaçmakta, tarlalarda, ormanlarda çadırda veya açık havada yaşamaktadır. Defoe, bu durumu hem özgürlük hem de bir sürgün olarak değerlendirir. Kırlarda yaşayarak özgür olan insanlar, evlerine dönemedikleri için sürgündedirler.
Veba Günlükleri’nden bahsetmeye devam edeceğiz.
Yararlanılan Kaynaklar
Defoe, Daniel (2016). Veba Yılı Günlüğü, İstanbul: İş Bankası Yayınları.