Rönesans, Reform, Aydınlanma çağı, Fransız İhtilali, Sanayileşme gibi birçok önemli olay, Batı Avrupa’da modernizm denilen akımın ortaya çıkmasına zemin hazırlar. Avrupa’nın kendi yaşadığı bu tarihsel süreç sonucunda ortaya çıkan modernizmin, dünyanın diğer topluluklarında iğreti durması kaçınılmazdır. Zira modernizm, içinden çıktığı toplumun izlerini taşımaktadır.
Modernizm, geleneği istemez. Geleneksel olan ile arasına mesafe koyar. Dini inançlar da reddedilen geleneklerin bir parçasıdır. Modada, sanatta, yeme-içme alışkanlıklarında, eğlencede, mimaride modernist akımlar Avrupa’ya hakim olur ve oradan da dünyaya yayılır. 20.yüzyılın ortalarına kadar sürdüğü söylenen modernizmden sonra, post-modernizme geçildiğine dair yorumlar vardır. Modernizm gerçekten de sona ermiş midir? Bu konu, tartışmalıdır. J.Habermas, modernizmi “bir tamamlanmamış proje” olarak tanımlar mesela… Post-modernizmin tanımı konusunda da sıkıntılar vardır. Post-modernizm, bir kopuş mu, bir süreklilik mi, bir dönüşüm müdür? Belki, daha doğru tanımlar için zamana ihtiyacımız vardır.
Modernizm kendinden öncekilerin değerlerini ve inançlarını değiştirmek istemiştir. Peki, modernizmin değiştirmek istediği gelenekler, değerler ya da yaşam biçimlerinin hepsi kötü müdür? Bu sorunun cevabını bir örnek üzerinden verelim.
Aşağıda Mary Milles Patrick’e (1850-1940) ait cümleleri okuyalım. Patrick, Abdülaziz döneminde (1861-1876) Haliç Köprüsü’nün üzerine yaslanıp etrafa baktığında gördüklerini şöyle anlatır:
“…yeni çölden gelen Afrikalılar, ardından da belki Paris’in son modası içinde Avrupalılar,…, beyaz kaftanı kafasını örtmüş halde çölden bir bedevi ya da altın şeritlerle süslenmiş mavi ya da kırmızı yünlü elbisesi içinde konsolosluktan bir tercüman, parlak renkli ipek kaftanlar ve romantik beyaz başörtüler içindeki Türk kadınlar, ardından koyu kahverengi, koni biçimindeki şapkası ve ağır beyaz ya da kahverengi kaftanıyla bir derviş, yüksek astragan şapkalı bir grup Farslı, ağır giysisiyle tespihini çeken Katolik bir papaz, zenci iri bir harem ağası, …, ardından maymun taşıyan bir Afrikalı, farklı giysisi içinde bir masalcı, altın işlemeli mavi kostümleriyle ve bellerinde silahlarla muhteşem Arnavutlar, Arap atının üzerine binmiş bir prens” (s.22-23).
Bu satırlarda bahsi geçen çok-renklilik ya da çok-kültürlülük, modernizmin küçük gardrobu içinde yok olmadı mı? Modernleşen ülkeler, Avrupa’yı taklit ederek şapka, gömlek, pantalon, kravat ve ceket sarmalına haps olmadı mı? Hala o sarmalın içerisinde değil miyiz? “Modern” giysisi olmayanlara bugün ne kadar itibar edilmekte?
Modernizmin yok ettiği işte bu renkli, çok kültürlü ortamın, bugün, ilginç bir şekilde, öne çıkarılmaya çalışıldığını görmekteyiz. Tabi bu çok-kültürlülük de modernizmin çizdiği sınırlar içerisinde kaldığı sürece kabul edilebilir… Örneğin, Batı kültürü dışındaki kültürler otantik bulunur çünkü bu farklı kültürler, Batılılara tatil için elverişli ortam sunar… Çok-kültürlü dünyanın renkleri National Geographic gibi dergilerde, Batılıların gözünden okuyucuya sunulur… Batılı gözünden, Batılıların izin verdiği ölçüde bir çok-kültürlülük… Bugün geleneklerin canlandırılışı gibi görülen faaliyetler, aslında geleneğin yozlaştırılmış ve modernleştirilmiş halleri… Turist çekmek için kapitalist bir anlayış içerisinde gelenekmiş gibi gösterilenler, kılık değiştirmiş bir modernizm aslında!
Patrick’in sözlerinde görülen bu çok-kültürlü ortamı yok eden ve tek-tipleşmeyi getirenin modernizm olduğunu bilmek gerekir. Yukarıdaki satırlara benzer bir kozmopolit ortam bugün nerede yaşanabilir? Dolayısıyla modernizmle kaybedilen çok kültürlülüğün rengini, bugün yapay çalışmalarla tekrar oluşturmak mümkün değil!
“Gelenek” dendiğinde hayalet görmüş gibi kaçan bugünkü gençlik, modernizmin hangi evresini yaşamakta? Bugün çocuklarımıza geleneksel olanın her zaman kötü olmadığını ve modern olanın da her zaman iyi olmadığını anlatmak gerekir. Ancak kullandığımız günlük terminolojiden tutun da okul kitaplarına kadar her yerde, modernizmin dünyanın başına gelmiş en iyi şeymiş gibi sunulması, işleri zorlaştırmakta! Bu tutum, gelecek kuşakların da modernizme kayıtsız şartsız bağlanmasını sağlayacaktır ki maalesef böylece bitmeyen bir modernizmle karşı karşıya kalacağız. Bitmeyen modernizm sayesinde modernizm ile gelen sorunlar da bitmeyecek! Modernizm, her nesilde tekrar üretilmekte… Her nesile tekrar öğretilmekte… Modernizm, dünyada “modern” olmayan tek bir insan kalmayana dek yayılmasını sürdürecek!
Dr. Hümeyra Türedi
Yararlanılan kaynak:
Habermas, J. (1994), “Modernlik: Tamamlanmamış Bir Proje”. (Ed.)Necmi Zeka, Postmodernizm, İstanbul: Kıyı Yayınları.
Patrick, Mary Milles (2001). Bir Boğaziçi Macerası: İstanbul Kız Koleji (1871-1924). İstanbul: Tez Yayınları (orjinal yayın tarihi 1931)