Almanya’da 1933 yılında Nasyonel Sosyalistler devri başlayınca bazı öğretim üyeleri çalıştıkları üniversitelerde zorluk yaşamaya başlar. Yaşadıkları zorlukların nedeni Yahudi olmaları ya da muhalif kanatta yer almalarıdır. Çoğu iltica etmeye çalışır, yurt dışına çıkar. Bu konuya kitabında değinen Horst Widmann, Zürih’te ufak bir Akademik Mülteciler kolonisinin kurulduğundan bahseder. Burada ne yapacaklarını bilemeyen öğretim üyeleri, örgütlenmeleri gerektiğini düşünürler. Tıp doktoru Philipp Schwartz önderliğinde, bir danışma bürosu kurulur. Önceleri bütün işlerini küçük bir odada gerçekleştiren büro, kısa zamanda yardımseverler sayesinde yeterli bina ve paraya sahip olur. Rockefeller tarafından da bu cemiyete yardım yapıldığına dair küçük bir dipnota yer veren Widmann, bu konuda detaylı açıklama yapmaz.
Bu organizasyon, “Yurt Dışındaki Alman Bilimadamları Yardım Cemiyeti” adını alır. İngiltere’de Prof.Beveride tarafından kurulan ve siyasal nedenlerle sıkıntı çeken öğretim üyelerine yardım etme görevini üstlenen Academic Assistance Council tarafından ortak çalışma teklifini geri çevirirler. Schwartz, Temmuz ayında Türkiye Cumhuriyeti ile şahsen ilişki kurar. Schwartz bu süreçte iki kez Türkiye’ye de gelir. İki ziyaret de 1933 yazında gerçekleşir. İlk gelişinde 3 öğretim üyesinin Türkiye’deki üniversitelere yerleştirilmesi düşüncesini taşımaktadır. Ancak Eğitim Bakanı Dr.Reşit Galip ile görüştükten sonra Zürih’e “3 değil 30” yazan telgrafı gönderir. Reşit Galip, Schwartz’a şöyle demiştir: “500 yıl kadar önce İstanbul’u kuşattığımız zaman Bizanslı bilginler İtalya’ya göç ettiler ve buna engel olamamıştık. ..Bunun sonucu Rönesans gerçekleşti. Bugün Avrupa’dan bunun karşılığını alıyoruz. Ulusumuzun yetiştirilmesini umut ediyoruz. Bilim ve yöntemlerinizi getirin, gençlerimize bilginin yollarını gösterin” (Windmann, 1981: 41-44).
Türkiye’de çalışmaya gelen mülteci öğretim üyeleri her ay cemiyete belli bir miktar para öder. Böylece sıkıntı çeken diğer öğretim üyelerine yardım edebilirler. Schwartz, İstanbul’da çalışmaya karar verdikten sonra ise cemiyetin başkanlığı görevini Fritz Demuth devr alır.
Windmann; asistanlar, okutmanlar ve yardımcı bilim adamları haricinde 100 Almanın 1933-1955 yılları arasında İstanbul’da hizmet ettiğini söylemektedir. Bazı kaynaklar, asistanlar ve okutmanlarla birlikte toplamda yaklaşık 1000 bilim insanının varlığından bahsetmektedir. Bunlar arasında Hans Reichanbach, Ernst Von Aster, Leo Spitzar, Erich Auerbach, Richard von Mises, Friedrich Dessauer, Wilhelm Röpke, Alexander Rustow vardır.
Windmann’ın tespitlerine göre ölenler çıkarıldığında, bu 100 bilim insanından sadece 7 kişi Türkiye’de kalmıştır. Diğerleri ya Amerika’ya gitmiş ya da savaş bittikten sonra Almanya’ya geri dönmüşlerdir. Bu tespitlere bakıldığında, Türkiye’deki Batı tarzı üniversitenin temellerinin bu Alman asıllı Yahudi bilim insanları tarafından atıldığını ve pekiştirildiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Nitekim bu mültecilerden biri olan Fritz Neumark, Almanya’dan gelen bilim insanları olmasaydı Türkiye “dikkate değer atılımı böyle kısa bir zamanda gerçekleştiremezdi” demektedir (Neumark, 2008: 13). Tabi, bu atılımın ne yönde ve nasıl olduğunu incelemek gerekir. Bu değişim iyi mi olmuştur? Kendi kimliğini kaybeden ve Anglo-Saxon kavramlarla düşünmeye başlayan bir üniversite çevresi mi oluşmuştur? Yoksa evrensel değerlerin geliştiği bir ortama mı sahip olunmuştur?
İlginç olan nokta ise bu hikayede bir zamanlar mülteci olanın Avrupalılar olması… Bugün Doğulu mültecileri aralarına kabul etmek istemeyen Avrupalılar, bir zamanlar savaştan kaçmak için mülteci durumuna düştüklerini çabuk unutmuş görünüyorlar.
Dr. Hümeyra Türedi
Yararlanılan Kaynaklar
Neumark, Fritz (2008). Boğaziçine Sığınanlar. İstanbul: Neden Yayınları
Windmann, Horst (1981). Atatürk Üniversite Reformu. Çev: Aykut Kazancıgil ve Serpil Bozkurt. İstanbul: İstanbul Ünversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültes Yayınları.