Erken Cumhuriyet döneminde düzenlenen Güzellik Yarışmaları, kadının toplumsal görünürlüğünün artırılmasında önemli rol oynar. Batılılaşmaya yönelik adımlar atılırken, kadınlar modernleşmenin bir vitrini haline gelirler. Batı’ya modernleşmenin bir ispatı gibidirler. Kadınları, toplumsal hayatta öne çıkararak, modernleşmenin yüzü yapmak için Cumhuriyet gazetesinin büyük çaba harcadığı görülür. Düzenlediği ses yarışmaları (Ses Kraliçesi Yarışması, Şark Bülbülü Yarışması) ve güzellik yarışmaları bu bakımdan dikkat çekicidir.
İlk güzellik yarışması, 1929 yılında gazete tarafından düzenlenir ve Feriha Tevfik birinci olur. 1930 yılındaki birinci, Mübeccel Namık’tır.
1931 yılında gerçekleşecek yarışma için aylar öncesinden duyurular başlar. Ancak yarışmaya katılım azdır. Bu yüzden Cumhuriyet gazetesi, Türk kızlarını yarışmaya çekebilmek için söz oyunlarına başvurur. Bunlardan bir tanesi 8 Arlık 1930 gazetesindedir:
“Güzeller!
Size hitap ediyoruz. Müsabakanın sonu yaklaşıyor. Paris’te Avrupalı hemşireleriniz ve Şili’de bütün dünyanın güzelleri arasında Türkiye’yi temsil etmek gibi bir şerefi beğenmiyor musunuz?… 20.000 liraya zor yapabileceğiniz bu seyahatleri yirmi para sarf etmeden yapmak ta hoşunuza gitmiyor mu? Alacağınız muhtelif kıymetli hediyeleri bir tarafa bırakalım. Şili’de birinci gelene verilecek yarım milyon Frank mükafatı da az mı buluyorsunuz?… Bu müsabakaya girmemek, her güzel Türk kızı için kendi nefsine karşı işlenmiş bir günah olur. Güzeller, bu günahı işlemeyiniz!”
Ertesi gün ise Paris güzellik müsabakasının mürettibi Mösyö Moris Valf’ın sözlerine yer verilir. Valf şöyle demektedir: “Bu dünyada biz mateessüf mahdut ve nisbi bir güzellikle iktifa etmek mecburiyetindeyiz. Bunların en yakinı kendi kadınlarımızın güzelliğidir. Kadın, ateşli bir kalptir ki oradan yarının insanları çıkacaktır. Onu güzelleştirelim. Yalnız onu süslemek suretile değil… vücudunun hatlarını ıslah ederek güzelleştirelim” demektedir.
Buna nasıl muvaffak olunacağının yolunu da şöyle göstermektedir. Önce her millet, kendi kızlarını bir jürinin önüne çıkaracaktır. Buradan seçilecek milli güzelleri Avrupa’daki jüri önüne çıkarak, Avrupa Venüsü tayin edilecektir. Sonrasında kozmopolit bir jüriyle hem Amerika hem de Avrupa’nın güzeli seçilecektir. “Zenciler ve sarı benizli insanlara büsbütün başka bedii kanunlara tabi olduklarından daha ileriye gitmek biraz fazla cesaret olur. Beyaz ırkın güzelliğini tayin etmek kafi derecede şeref bahşeden bir şeydir. Bunda her sene muvaffak olunamaz”.
Bu ilginç reklamlar sayesinde, başvurular zamanla artar ve başvuran 28 kişiden 1931 yılının güzeli, Naşide Saffet Hanım olur. 1932 yılındaki müsabakaya ise sadece 8 kişi katılmıştır. Aralarından Keriman Halis birinci seçilir ki sonrasında Avrupa birincisi de olmuştur.
Kısacası, utangaç Türk kızlarının değişip “modernleşme”si için farklı yollar bulunur. Ancak şunu söylemek gerekir ki dönemin güzellik yarışmaları bir kadın için onur kırıcıdır. Aday olan güzel, erkeklerden oluşan jürinin önünde bir masanın üzerine çıkmakta ve eteğini yukarı kaldırmaktadır. Bazı görevliler de aday üzerinde ölçümlerde bulunur. Yarışmadaki kadınların vücut ölçüleri üzerinden yapılan konuşmalar ve verilen demeçler ise onur kırıcılığın da ötesindedir.
Örneğin 18 Ocak 1931 tarihli Cumhuriyet gazetesinde, güzellerin önce salondaki halkın huzurunda bir “resmi geçit” yaptığı, sonra hakemlerin olduğu salona geçtikleri, her güzelin tek tek bir masanın üzerine çıkarak, “uzun uzadıya ve dikkatle” hakemler tarafından tetkik edildiği anlatılmaktadır. Gazetenin yazdığına göre “endamlarını” gösteriyorlar, “ağır ağır dönüyorlar” ve gülümsüyorlardı. Yine gazeteye göre güzeller heyecandan “hafifçe kızarmışlar” ve “vücütlarında biraz titremeler görülüyor”du. Bütün gözler, güzellerin “vücutları üzerinde ağır ciddi ve nafiz bakışlarla geziniyor”du. Hakem heyetinde Peyami Safa, Cenap Şehabettin, İsmail Müştak, İbrahim Çallı, Namık İsmail, Abdülhak Hamit Bey, Cemal Reşit Bey gibi ünlü isimlerin bulunduğunu hatırlatalım.
Gazeteye göre geçen yılın güzeli Mübeccel Hanımın bu yılki görünüşündeki değişimle kendisinin “geçen seneki pembe renkli ve hafif tombulca hanım olduğu”nu unutturmaktadır. Gazetenin hakem heyetindeki M. Mongeri ile M. Pavlidi’nin; güzellerin boy, kalça, kol, bacakları hakkında aldıkları notların gazetede paylaşması ise başka bir okur kırıcı detaydır.
22 Ocak günü Naşide Saffet Hanım’ın “uzun bir boyu, zarif bir ağzı, kumral saçları ve güzel yakları” olduğundan bahsedilmekte ve 26 Ocak günü “Avrupa’nın beğendiği şekilde zarif bir güzel” bir kadın olduğı yazmaktadır.
1930 yılında birinci seçilen Mübeccel Hanım için de aynı tavır söz konusudur. Örneğin Peyami Safa, Mübeccel Hanım’ı “masum, gözü açılmamış tipik aile kızı” olarak tanımlamakta ve “biraz etli” olsa da vücudunun “idman görmüş” olduğunu söylemektedir. Ona göre güzellerin vücutlarında biraz gevşeklik, rehavet olması” da doğal bir durumdur (14 Ocak 1930)
23 Ocak 1931 tarihinde gazeteye gelen bir mektup “neden erkekler arasında da bir güzellik müsabakası düzenlenmediğini sorar. Gaztenin bu soruya verdiği cevap, kadınların onurunu kıran başka bir harekettir. Gazete şöyle demektedir: “kadınlar geri kalmışlardır. Onların güzellikleri en büyük meziyetleridir. Güzel kadın herkesin görmek istediği bir şeydir. … Kadın bu güzelliğini bir istifa vasıtası yapmıştır… Halbuki erkek, güzelliğini bir ticaret vasıtası yapmamıştır ve yapmaya tenezzül etmez onun için güzellik müsabakasını erkekler arasında yapmak hem mümkün değildir hem de manasızdır”. Kadınların güzelliğini bir ticaret vasıtası yapanın öncelikle erkekler olduğunu gazete unutur gibidir. Böyle bir duruma da ayrıca aracı olan bu yarışmaların düzenlenmesinde öncü olmaları da yaman bir çelişkidir. Erkeklerin tenezzül etmeyeceği bir yarışmaya, kadınların katılmasını teşvik etmek, kadınların metalaşmasının Batılılaşma uğruna onaylanması anlamına gelmektedir.
Gazete, kadını metalaştıran ve kadınları güzel-çirkin olarak ayıran bu yarışmalara karşı olarak bir modernleşme modeli benimseyememiştir. Kadının modernleştirilerek değerini artırmayı hedefleyen bu yarışmaların, aslında kadını değersizleştirdiğini ise hiç anlamamışlardır.
Dr. Hümeyra Türedi
Kaynaklar
Cumhuriyet gazetesi arşivi