Kategoriler
Damga Siyaseti

Osmanlı’da Damgalama

Teşhir cezası, mahkûmu toplumsal aşağılanmaya maruz bırakan bir uygulamadır. Toplumsal aşağılanmaya maruz bırakılan birey, aynı zamanda da damgalanmaktadır. Çünkü fiziksel ya da ruhsal olarak işaretlenmekte, manevi acı çektirilmekte ve ayıplanmaktadır. Teşhirin geçmişte hukuki bir yaptırım olmasının nedenlerinden biri de mahkumun manevi olarak acı çekmesidir zaten…

Teşhir cezası, mahkûmu toplumsal aşağılanmaya maruz bırakan bir uygulamadır. Toplumsal aşağılanmaya maruz bırakılan birey, aynı zamanda da damgalanmaktadır. Çünkü fiziksel ya da ruhsal olarak işaretlenmekte, manevi acı çektirilmekte ve ayıplanmaktadır. Teşhirin geçmişte hukuki bir yaptırım olmasının nedenlerinden biri de mahkumun manevi olarak acı çekmesidir zaten…


Teşhir, bir ceza çeşididir. Bir yaptırımdır. Suçluyu utandırma ve manevi açıdan yaralamayı hedefler. Toplum içindeki itibarını zedeler. Çünkü yaşadığı toplum bundan sonra ona bakarken, işlediği suçu ve teşhir anını her zaman hatırlayacaktır.

Damgalamada da benzer bir durum söz konusudur. Konuyu daha iyi açıklayabilmek için bu noktada, damgalamayı fiziksel ve ruhsal damgalama olarak ikiye ayırmak gerekir. Fiziksel damgalamaya maruz kalan kişinin alnına, kollarına ya da vücudunun görünen bir yerine işlediği suçu sembolize eden bir işaret vurulur. Her halükarda, fiziksel olarak işaretlenmiştir. Bu fiziksel işaretlenmeye maruz kalan kişi sadece bedensel olarak değil, aynı zamanda ruhsal olarak da işaretlenmekte, damgalanmaktadır. Bu fiziksel işaretin ruhunda bıraktığı yaralar, manevi bir damgalanma örneğidir.

Manevi damgalanma yaşayan bireyler,  (örneğin hakkında hırsız olduğuna dair söylentiler olması vb.), fiziksel damgaları olmadığı için bu damgalarını saklayabilme seçeneğine her zaman sahip olabilirler. Örneğin yaşam alanını değiştirdiğinde, tanıştığı yeni kişiler damgalının geçmişteki damgasını bilmeyeceklerdir. Ancak damgalı aktör, her an kendisini tanıyan biriyle karşılaşma tehlikesini yaşayacaktır. Manevi alanda yaşadığı bu tedirginlik ve huzursuzluk, onu şüpheci, gergin, bunalımlı ve güvensiz birine dönüştürür. Dolayısıyla, manevi anlamda damgalanmış bir kişinin fiziksel damgalanmanın şiddetinden kaçma olasılığı var olsa da, damgalanmanın ruhsal etkilerinden kaçamayacağı açıktır.

Tüm bunlardan hareketle, geçmişte kullanılan teşhir cezasını hem fiziksel hem de ruhsal damgalama örneği olarak görmek mümkün. Teşhir edilirken, bireyin bedeninin kullanılması ve kimi zaman da bedene bazı işaretler vurulması fiziksel damgalamadır. Damgalamaya uğrayan kişinin hissettiği itibarsızlık, diğerleriyle eşit olmadığı hissi, aşağılanmışlık, kızgınlık ve kırgınlık gibi duyguların aynısını teşhir cezasını alanlar için de söylemek mümkündür.

İnsanların ya da grupların damgalanması insanlık tarihinde yeni karşılaşılan bir durum değildir. Yüzyıllar boyunca insanlar, vücutlarının görünen yerlerine işaretler konulmasından sözel olarak aşağılanmaya kadar birçok damgalanma çeşidini tecrübe etmişlerdir. İşte bu damgalanma çeşitlerinden biri de teşhir cezası olarak karşımızda durmaktadır.

Dolayısıyla, “Osmanlı Devleti döneminde de damgalama var mıydı?” gibi bir sorunun cevabını, o dönemde uygulanan teşhir cezası uygulamalarından hareketle verebiliriz.

Yapılan araştırmalar, Osmanlı Devleti döneminde özellikle yalancı şahitlik, dini vecibelerin yerine getirilmemesi, yankesicilik suçlarına ve esnafın işlemiş olduğu mesleki suçlara karşı teşhir cezasının uygulandığını göstermiştir.

Osmanlı döneminde, teşhir cezası uygulamalarından en yaygını “Mahkûmu Şehirde Dolaştırma”dır. Suçlunun kafasına zil geçirerek, görevliler yanında iken şehir merkezinde dolaştırma ya da bir hayvan üzerine bindirerek kalabalığın çok olduğu yerlerde dolaştırma kullanılan yöntemlerdendir. Ayrıca çarşı, pazar gibi kamusal alanlarda suçlu ve suçunun yüksek sesle duyurulması da yapılan uygulamalar arasındadır. Bu teşhir esnasında suçluya pranga ya da zincir vurulabileceği, hatta bazı suçlarda burun kesme cezasının da uygulanabildiği tespit edilmiştir. Ayrıca suç işlediği alet de suçlunun boynuna asılabilmektedir. 

Bu duruma bir örnek, 5 Ağustos 1911’ta Kilis’te yaşanır. Bozuk ekmek üretip, yüksek fiyata satan fırıncılar, defalarca para cezasıyla cezalandırılırlar. Ancak bu suçu işlemeye devam ederler.  Bunun üzerine, bozuk ekmekler fırıncıların boyunlarına takılarak, yüzlerine boya sürülerek çarşı pazarda dolaştırılmalarına hükmedilir. Yanlarındaki devlet görevlisi de suçlarını, yüksek sesle halka duyurmaktadır. Fırıncılar, yaşadıkları bu durum için “mü’ebbed küreğe vaz’-ı hükm olunmuş cânîler gibi…” beyanında bulunurlar (Kılınç, 2013: 421).

İkinci olarak, “Saç ve Sakalın Kesilmesi” şeklinde bir teşhir cezasından bahsedilebilir. Suçlunun saç ve sakalı gelişigüzel yani biçimsiz kesilir. Saç ve sakal hemen uzamadığı için suçlu birey, bir süre saçı ve sakalı biçimsiz bir şekilde kesilmiş halde dolaşmak zorunda kalır.

Üçüncü olarak, “damgalanmak veya alnı dağlanmak” suretiyle suçlunun teşhir edilmesi söz konusudur. Suçlunun vücudunda sürekli olacak bir iz bırakılmaktadır. Mahkûm ömrü boyunca alnındaki damga izini sürekli taşıyacaktır. Bu durum, ömür boyu teşhir olarak da tanımlanabilir. Bu açıdan bakıldığında, ömür boyu süren bir ceza oldukça ağır görünmektedir. Saklanması veya unutulması söz konusu değildir.

Bu bağlamda, devlet eliyle uygulanan bir damgalanma müeyyidesinin tarihteki örneklerinden bahsetmek mümkündür. Devlet, damgalamayı teşhir cezası aracılığıyla yasallaştırmaktadır. Damgalama, meşrulaşmakta; insan hakları çerçevesinden uzaklaşmaktadır.

Geçmiş yasalardaki teşhir cezası, yasaların geçerli olduğu dönemlerde suçluya hem maddi hem de manevi acı çektirmenin önemli olduğunu göstermektedir. Bu ceza özelinde düşünüldüğünde, devletin bir damgalama aracı haline geldiği söylenebilir. Teşhir cezası, toplum huzurunda gerçekleştirilmekte ve devlet, cezanın damgalamaya dönüşmesine ön ayak olmaktadır. Damgalama siyasallaşmakta ve devletin uyguladığı bir ceza yaptırımı olarak ortaya çıkmaktadır. Böylece devlet, sadece fiziksel değil; ruhsal damgalamayı da bir ceza yöntemi olarak kullanır hale gelmiştir.

Sadece Osmanlı Devleti’nde değil, tarihte birçok farklı devlet tarafından uygulanan bu ceza, geçmişte damgalama olgusunun informal değil formal olarak da uygulandığını göstermektedir. Dolayısıyla, Erving Goffman tarafından formal damgalamaya örnek olarak verilen “sürgün” cezasının, formal damgalama örneklerinde tek olmadığı anlaşılmaktadır.

(foto: Fransa’da bir teşhir 1899)

Dr. Hümeyra Türedi

Yararlanılan Kaynaklar

Goffman, Erving (2014).Damga. İstanbul: Heretic Yayınları.

Kılınç, Ahmet (2013). Osmanlı ceza hukukunda yaptırım türü olarak teşhir. Doktora Tezi. Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.

Türedi, Hümeyra (2019). Osmanlı’nın Damgalı Çocukları. İstanbul: Cinius Yayınları.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir