Kategoriler
Eğitim

Robert Kolej’e Giden Yol

1 Mayıs 1860’ta American Board ile olan doğrudan ilişkisi sona eren Cyrus Hamlin, Robert Kolej’ini kurma faaliyetlerine yoğunlaşır. Artık kendisini “eskisine kıyasla daha çok misyoner görüyor”dur çünkü artık İmparatorluktaki bütün ırklar için çalışacaktır (s.366).

1 Mayıs 1860’ta American Board ile olan doğrudan ilişkisi sona eren Cyrus Hamlin, Robert Kolej’ini kurma faaliyetlerine yoğunlaşır. Artık kendisini “eskisine kıyasla daha çok misyoner görüyor”dur çünkü artık İmparatorluktaki bütün ırklar için çalışacaktır (s.366).


Mr. Robert ile aralarında vardığı anlaşmaya göre Hamlin, eşiyle beraber Birleşik Devletlere gelecek, orada bir yıl geçirecek, açılacak kolej için gerekli bağışları toplayacaktır. Mr. Robert 100.000 dolarlık bir bağış toplamayı tasarlıyordu. Listenin başında ise 10. 000 dolarla kendisi vardır (s.367).

Hamlin, bu yapılanı “çok büyük bir girişim” olarak tanımlar zira “Türkiye’de ilk Hristiyan koleji açılacaktı”. Bu noktada, Amerikan Koleji tanımını kullanmadığına, “Hristiyan Koleji” tanımını kullandığına dikkat çekmek isterim (s.368). Bağış parası toplanması umut vericidir. Northampton’lu ünlü düğme tüccarı Mr. Williston, Buharlı Makine Fabrikası sahibi  Mr. Corliss benzeri kişiler, 10. 000 dolar gibi cömert bağışlarda bulunurlar (s.374-375). Kendisi de Amerika’da Türkiye üzerine konferans vermekle meşguldür. Kim bilir neler anlatır? Bu yolla 1000 dolar kazanır. Ancak bu sırada Amerikan iç savaşı patlar ve bağış toplama hızı azalır. Hamlin için stresli bir zamandır. Ancak yine de Mr. Robert’ın “elini taşın altına koyması ile” okul projesine devam ederler (s.376). Mr. Robert şöyle yazar: “İkimiz sonuna kadar bunun kavgasını vererek bunu çözüme kavuşturacağız. Siz ve ben Mr. Hamlin, bu işi bütün zorluklara rağmen tamamlayacağız” (s.381).

Bir miktar para topladıktan sonra Hamlin, İstanbul’a döner. Kolej için arsa bakmaya başlar. Boğaz’a tepeden bakan bir arsa satın alır. Robert Kolej’in arazisi, o dönem Ahmet Vefik Efendi unvanına sahip olan ve bugünkü bilinen adıyla Ahmet Vefik Paşa’dan satın alınmıştır. Yazılana göre Ahmet Vefik Efendi’nin, Paris’teki büyükelçilik görevi Sulan Abdülmecit döneminde sorunsuz bir şekilde devam etmiştir. Sultan, kendisine hiçbir büyükelçiliğin verdiği akşam yemeğinin “ihtişam ve çekicilikte” Osmanlı Devleti’nden üstün olmaması talimatını vermiştir. Ancak Sultan’ın vefatından sonra, yapılan harcamalar devlet tarafından ödenmez. 30.000 dolar tutarındaki bir borçla istifa etmek zorunda kalır ve bu borcu ödemeden ülkeye dönmenin “şeref ve haysiyeti”ne uygun olmadığını düşünür. Bu borcu ödeyebilmek için Boğaz’a nazır arazisini satmaya mecbur kalır (s. 414-415). Sadrazam Ali Paşa, bu satıştan memnun olmamış, hatta Ahmet Vefik Paşa’dan parayı Hamlin’e iade etmesini istemiştir. Ancak Ahmet Vefik Paşa, sefaretin borçlarının kapatılması karşılığında bu iadeyi yapabileceğini söyler. Ve girişim sonuçsuz kalır (s. 415). Tabi ki, Ahmet Vefik Paşa, arsayı Hamlin’e değil de başka birine de satabilirdi. Hamlin’in misyoner olduğunu bildiği halde neden Hamlin’e satmayı tercih etmiştir? Hamlin’in kitabında bahsettiği gibi Ahmet Vefik Paşa’nın Hristiyanlığa olan ilgisi mi buna neden olmuştur? Bilmiyoruz. Bildiğimiz tek şey, Paris Sefareti’nin borçlarının ödenmesi için arsanın satıldığı iddiasıdır. Açıkçası bana pek de inandırıcı gelmediğini söylemeliyim…

Arsa konusu halledildikten sonra sıra, Kolej’in inşaatı için izin almaya gelmiştir. Ancak inşaat iznini alabilmek için çözülmesi gereken sorunlar vardır. Hamlin, Cizvit misyonlarının reisi olan Abbe Bore’un, bu Kolej girişimine karşı bir muhalefet başlattığını kitabında iddia etmektedir. Çünkü Bore de  uzun zamandır bir kolej inşası için izin almaya gayret etmekte lakin muvaffak olamamaktadır. Üstüne üstlük Ruslar da bu okulun yapılmasına karşıdır.  

Ayrıca Türklerin “dört yüz yıl Boğaziçi’ni herhangi bir Hristiyan kirlenmesinden muhafaza” ettikleri de bilinmektedir. Dolayısıyla Hamlin’e göre “şimdi bir Kuzey Amerikalının çıkıp da onun yapmak istediği şeyi başaracak olması doğal olarak affedilebilir şey değildi” (s.380).

Geleceğin Robert Koleji’nin inşaat sorunları kolay çözülememiştir. Ancak okulun biran önce faaliyete geçmesi istenir ve Bebek İlahiyat Okulu’nun eski binasının geçici olarak kullanılmasına karar verilir. Çünkü Hamlin’in yazdığına göre o dönemde, “belli bir süreliğine tesis edilmiş, insanlarca ve hükümetçe malum olan ve müdahale edilmemiş herhangi bir şey bulunduğu hal üzere mevcudiyetini sürdürme hakkı kazanırdı”. Bina yeniden boyanır. Hava durumundan fazla etkilenmiş olan yan ve ön cephedeki alınlık yeniden ahşap kaplanır. İlahiyatın atölyesi laboratuvara dönüştürülür. Yaklaşık 3000 dolarlık bir masrafla binaya çek düzen verilir (s. 382).

Kolej inşaatı için izin ancak 7 yıl sonra çıkar ve “muazzam bir şaşkınlığa” sebep olur. İrade verilir. İznin muhtevasında, kolejin Birleşik Devletlerin himayesi altında bulunacağı, dolayısıyla Amerikan bayrağı taşıma hakkına sahip olacağı yazılıdır. Hamlin şöyle yazar: “Boğaziçi’ni dört yüz yıl boyunca herhangi bir önemli noktasına herhangi bir tecavüzde bulunulmasın diye koruduktan sonra Amerika’ya bu izin verildi. Herhangi bir İngiliz, Fransız, Alman veya Rus müessesesi, o tarihi kıyılar boyunca böylesine bir ayrıcalık elde edememişti”. Bunun sebebini ise “bizim Türkiye’ye dair hiçbir siyasi özlemimizin olmayışıydı” gibi gülünç bir nedene bağlayan Hamlin, bu yazdığına inanan bulabileceğine gerçekten düşünmüş müdür acaba ? (s.395).

Gerçekten de Sadrazam Ali Paşa’nın “bu Mr.Hamlin hiç ölmeyecek mi? Ve bu kolej meselesinde beni rahat bırakmayacak mı?” şeklinde “herkesçe bilinen bağırması”ndan sonra nasıl olur da bu izin çıkmıştır? (s. 394).

Hamlin, koleje verilen izin konusunda kitabının ilerleyen sayfalarında bilgi verir. Ona göre Sultan’ın arkasında “doğaüstü bir güç” vardır. Bu güç, herkese “boyun eğdirmiştir” (s.409). Kitabından öğrendiğimize göre Robert Kolej açıldıktan sonra bir Türk beyefendisi okulu ziyarete gelmiştir. Hamlin, bu kişinin adını vermez. Bu kişi, Kolej’e verilen iznin ardındaki nedeni Hamlin’e açıklar. Tabi okuyucu olarak, böyle bir adamın gerçekten var olup olmadığını bilmiyoruz. Bana göre, bu adam ve okulu ziyareti tamamen kurmaca… Hamlin’in söylemek istediklerini yazabilmesi için bir paravan… Hamlin, kolej inşaatı için nasıl izin alındığını bilmiyor ve ancak yıllar sonra okuluna gelen bir gizemli adam tarafından gerçeği öğreniyor. Bugün artık çocukların bile inanamayacağı basitlik ve saflıkta uydurulmuş bir hikaye…

Neyse gelelim bu gizemli adamın anlattıklarına…Adam, Girit isyanının bu iznin alınmasındaki ana neden olduğunu söyler. Girit’e hürriyet vermenin diğer adaların da elden çıkmasına neden olabilme tehlikesinden bahseder: “O dönemde Amerikalı Amiral Farragut İstanbul’a resmi olmayan bir ziyaret için gelmiştir. Sultan’ın en yüksek memurlarıyla yediği yemekte bu tehlike fark edilir. Sadrazama, neden Amerikan kolejinin inşa edilmediğini sorar. Sadrazam bu soruyu cevaplar ve Amiral tek kelime etmez. Ancak hariciye, harbiye ve bahriye nazırına da aynı soruyu sormaya devam eder. Tüm cevaplar karşısında sessizliğe bürünür. İstanbul hükümeti, ABD’nin bu kolej meselesini kendilerine karşı tehdit olarak kullanılacağını anlamıştır. Amirale kolejin inşasının kolaylaştırılacağı sözü verilir”. Birkaç ay sonra New York gazetelerinde Girit meselesi ile ilgili “acımasız saldırılar”ın yer aldığı haberler görülür. Amerikan kamuoyunun bir saldırıya hazırlandığı düşünülür. Eğer Akdeniz’e bir Amerikan zırhlısı girerse, bunu Yunanistan ile bir savaş takip edecektir. Adam, “Savaş başladığında onun nerede sona ereceğini bir tek Allah bilir!” der ve şöyle söylendiğini aktarır: “Farragut’un zırhlılarından birinin Akdeniz’e gelmiş olmasındansa, Amerikalılar için kendi paramızla yüz tane kolej binası inşa etmek daha evladır” (s.409).

ABD’li Amiral Farragut’un (1801-1870), İstanbul ziyareti çok önemli bir noktadır. Çünkü bu ziyaret sırasında Amiral Farragut’u görmeyi çok isteyen biri vardır: Hamlin’in oğlu. Bu istek üzerine, Hamlin oğluyla birlikte sabah erkenden Farragut’u görmeye gider. Başka bir ifadeyle, sadece oğlu istedi diye bir Amerikan Amirali’ni görmeye gider ki bu Amiral’i görmenin çok zor olduğuna kitapta da değinir. Ancak erken vakit gitmeleri! Farragut’u görmelerini sağlamıştır. Farragut, çok meşgul bir insandır ancak bir çocuğun ve misyoner babasının kendisini görme isteğini ne hikmetse geri çevirmez hatta ikisini de çok iyi karşılar. Farragut gibi bu kadar önemli bir insanın, Hamlin’le sadece “erken vakit” sayesinde görüşebilmesi şaşılacak bir olaydır. Ancak Hamlin’in bu ziyareti aktarırken atladığı birçok nokta olduğuna şüphe yok.

Farragut’la tanışmak için gitmişlerdir ancak konu nasıl olduysa, kolejin inşaatına gelmiştir. Farragut şöyle demiştir “Türklerin sana bu kadar haksızca muamele etmelerine üzüldüm. Lakin benim burada herhangi bir diplomatik bir misyonum yok. Size yardım için hiçbir şey yapamam”. Bu sırada Dr. Seropyan  içeri girer ve konuşma ilerledikçe “Büyük paşalarla yemek yediğinizde onlara yalnızca niçin Amerikan kolejinin inşa edilmediğini sormanız lazım. Bu akşam sadrazam Ali Paşa hazretleriyle bir akşam yemeği yiyeceksiniz, bu soruyu sorunuz”. Amiral de bunu seve seve yapacağını söyler. Hamlin ise bunun üzerine “Amiral Farragut, eğer bu soruyu sorarsanız size şunu tavsiye ederim: “karşılık vermeyiniz; fakat onların cevaplarını sanki bütünüyle tamamlar yahut en azından kesin cevaplarmış gibi kabul edip alınız. Cevapların içerisinde zerre kadar hakikat olmayacağını ima etme niyetinde değilim” demiştir. Amiral de “dediğiniz yapacağım” cevabını verir.

Farragut’un İstanbul’dan ayrılışından bir süre sonra izin çıkar. Hamlin, Farragut’un Bab-ı Ali’ye etkisinin olup olmadığını bilmediğini söyler. Taki, bir Türk onu iki yıl sonra ziyaret edene kadar.

Tamamen Hamlin’in oğlu istediği için tesadüfen gerçekleşen bir buluşmanın ve tamamen masum soruların neden olduğu bir kolej izni… Hamlin, kolejin izni konusunda hem Farragut’u hem Amerikan devletini hem de kendisini temize çekmeye çalışır gibidir. Bab-ı Ali, Kolej için izin vermiştir ama yanlış anlamalar sonucunda… Yoksa herhangi bir tehdit, aba altından sopa gösterme söz konusu değildir !

İnşaat biter ve Robert Kolej 1863’te açılır (s.383). Kolej, dört öğrenciyle açılır. Büyüyüp gelişmesi ilk iki yılda yavaştır ve bu süre zarfında yaklaşık 30-35 öğrenciye ulaşır. Bu gençler çoğunluk itibarıyla yabancı kökenlidir. Protestanların çoğunluğu yatakhane ve ders ücreti için talep edilen 200 doları ödeyemeyecek kadar fakirlerdi. Hamlin’in aktardığına göre insanlar şöyle demeye başlar: “Bunun böyle olacağını söylemiştim! Her şey saçmalık. Ermenilerden, Rumlardan ve Bulgarlardan kesinlikle öğrenci alamayacaksınız”. Buna mukabil Hamlin, cesaretinin kırılmadığını yazar. Mr. Robert ile bir anlaşma yapmıştır ve beş yıl boyunca denemeyi sürdürecek, sonrasında başarılı ya da başarısız olunduğu ilan edilecektir. Nihayet ikinci yılda bir Ermeni, bir Rum ve bir Bulgar öğrenci koleje girer ve sonrasında “okul mevcudu bina doluncaya kadar” hızla artar (s. 383).

İşte, Robert Kolej’in açılış hikayesini bir de böyle dinlemiş olduk. Mr. Robert ve Cyrus Hamlin, sonunda Boğaz’ın en güzel yerine bir Amerikan Koleji yapmayı başarmışlardır. Peki amaçları nedir? Binlerce kilometre ötedeki Osmanlı İmparatorluğu’nda Amerikan okulu kurmak için mi bunca mücadele verilmiştir? Yoksa kolej, görünen dışında başka bir amaç için mi açılmıştır? Sizce?

Dr. Hümeyra Türedi

Yararlanılan Kaynaklar

Hamlin, Cyrus (2012). Robert Kolej Uğrunda Bir Ömür. (ilk yayin tarihi 1893). Çev. Ayşe Aksu. İstanbul: Dergah Yayınları.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir