Mustafa Namık, 24 Temmuz 1929 tarihinde Cumhuriyet gazetesinde kaleme aldığı yazısında “bir ecnebi mektebi”nin Vatandaşlık Bilgisi sınavında bulunduğunu yazar. Mektebin adını vermez. Ancak “Boğaziçinde mektebin bulunduğu hakim tepeden aşağıya inerken” ifadesini kullanınca, söz ettiği okulun Robert College olduğunu ima etmiş olur. Okuldaki iki sınıfın Vatan Bilgisi sınavının sonuçlarından hayal kırıklığına uğramıştır.
Orada ders veren iki öğretmeni de tanımaktadır. İkisi de takdir ettiği, iyi tahsil görmüş zatlardır. Ancak okunan kağıtlardaki netice “bu dostların tedrisatından beklediğim mahsul değildi” demektedir. Bu muallimlerin diğer Türk lise ve orta mekteplerinde de ders verdiğini söylemektedir. Ancak aynı neticeyle o mekteplerde karşılaşılmamıştır. Yazdığına göre “bu muallimlerin natıkaları zaif, malumatları noksan, tecrübeleri noksan” değildir. Yazar, şaşırmaktadır çünkü bahsi geçen okulda, “Türk muallimler, Türk talebeler, Türkçe tedrisat ve Türk mektepleriyle aynı yaşta çocuklarla tedrisat” yapılmaktadır. Peki, sonuç neden aynı değildir? “Yani Türk liselerinde ve orta mekteplerinde pek büyük ekseriyetle muvaffak olan talebe, ecnebi mekteplerinde, Türk muallimler tarafından Türkçe ders verildiği halde vatan bilgisi alamıyordu. Ve serbest surette Türklüğü düşünemiyor ve hatta Cumhuriyet nedir farkında bulunamıyordu. Neden?” (Cumhuriyet, 24 Temmuz 1929: 4).
Mustafa Namık, bu sorusunun cevabını vermez ya da bilse de veremez. Aslında cevap çok açık, “Örtük Müfredat”. Örtük müfredat, çocuğun okulda maruz kaldığı yazılı olmayan öğretilerdir. Okuldaki yazılı olmayan kurallar, öğretmenlerin davranışları, idarenin tutumu hep bu örtük müfredatın içindedir.
Bu noktada, yeni bir kavram oluşturmak istiyorum. Hazırlıklarını sürdürdüğüm yeni kitabımda, kavramı daha detaylıca açıklama niyetindeyim. Bu kavram, “çarpışan örtük müfredatlar”. Kavramla ifade etmek istediğim, okullarda birden fazla örtük müfredatın varlığı ve bu farklı örtük müfredatların birbirlerinin karşıtı olarak çarpışması, savaşmasıdır. Bir okulun, görünmeyen birden fazla müfredatı olabilir. Bir tanesi iktidarın her okulda var olmasını istediği örtük müfredattır. Örneğin erken Cumhuriyet dönemindeki örtük müfredat, Cumhuriyet’in fikirleriyle donanmış gençlerin yetiştirilmesini istemektedir. Yazılı müfredatta da yer alan bu amaçlar, örtük müfredat uygulamalarıyla da desteklenmektedir. Törenlerde okunacak şiirlerden, duvar süslerine kadar her şey örtük müfredatın bir parçası olur.
İşte bu noktada, yazar Mustafa Namık’ın şikayet ettiği sorunların nedenine gelmiş oluyoruz. Mustafa Namık’ın adını koyamadığı şey, Robert Kolej gibi misyoner okulların başka örtük müfredatlarının da olduğu gerçeğidir. Robert Kolej’in kurulma amacı, Amerikan eğitimine uygun bir Kolej kurmak değildir sadece… Nitekim okulun kurucusu Cyrus Hamlin, ömrünü Hristiyanlığın yayılmasına adamış bir misyonerdir. İlk önce 1840 tarihinde Bebek İlahiyat Okulu’nu açmıştır ve burada çeşitli atölyeler kurarak, farklı mesleklere sahip olacak gençleri Hristiyanlaştırmak/Protestanlaştırmak istemiştir. Amacının bir çeşit “sessiz Hristiyanlaştırma” olduğu, yazdığı anı kitabından da anlaşılmaktadır. Robert Kolej’in inşa edilebilmesi için 7 yıl uğraşır. Hamlin, tüm ömrünü adadığı misyonerlik faaliyetlerini Robert Kolej için terk mi etmiştir? Yoksa, yaşamının anlamı haline gelen misyonerliği Robert Kolej’de de mi sürdürmüştür?
O günün şartlarında Amerika’ya birkaç kez gider, bağışlar toplar. Bağışları toplama yöntemlerinden biri, kiliselerde vaazlar vermektir. Bu vaazlarda, Türkiye’deki yabancı gençlerin “iyi eğitim” alması hedefini mi anlatmıştır? Kilise cemaati, bu “bilimsel hedef” için mi bağışlar yapmıştır? Bağışlar tabi ki sadece kilise cemaatinden gelmez, zengin hayırseverler de bağış yapar. Onların amacı da uzak diyarlardaki “iyi eğitim” midir? Hamlin, kitabında verdiği vaazların ve hayırseverlerle konuşmaların içeriğine değinmez. Okula verilen bağışların amacı, bilinen bir sır olarak kalır.
Çok daha detaylıca incelenmesi gereken Robert Kolej ve diğer misyoner okullardaki eğitim, “çarpışan örtük müfredatlar” kavramının canlı birer örneğidir. Bir okul, farklı bir örtük müfredat uygulamak istiyorsa, devletin uygulamak istediği örtük müfredatın başarılı olması pek mümkün değildir. Mesela, 1927-28 yılında Bursa Amerikan Kız Koleji’nde Hristiyanlaştırma faaliyetleri, Tevhid-i Tedrisat varken nasıl uygulanabilmiştir? Olay, okulun misafirhanesinde dört kız öğrencinin vaftiz edilmesiyle ortaya çıkar. Bu nasıl başarılmıştır? Cevap çok basit: Örtük müfredat sayesinde… Yani yazılı müfredat dışındaki uygulamalarla… Örneğin, öğrencilere İngilizce şarkı yerine İncil’den ilahiler öğretilmiş, kitapçıklar dağıtılmış, kiliseye götürülmüş, Hristiyanlıkla ilgili telkinlerde bulunulmuştur.
Kağıt üzerinde her şey usulüne uygun gibi görünürken, bu tür okullar aslında farklı bir örtük müfredatın etkisi altındadır. Bunu da bilmeyen yoktur. “Çarpışan örtük müfredatlar” kavramıyla, durumun adını koymuş oluyoruz. Dolayısıyla, yabancı okullarda “vatan- millet” şuurunun neden yeterli derecede yerleşemediğinin de cevabı veriliyor.
Tevhid-i Tedrisat’ın amacı, eğitimde birliğin sağlanmasıdır ancak örtük müfredat birliğinin tüm okullar açısından sağlanabildiği söylenemez. Bu bakımdan, 1929 yılında yaşanan sorunlar ne ise bugün de aynı sorunlar yaşanmaya devam etmektedir. Dolayısıyla, anne-babaların çocuklarını yabancı okullara gönderirken bilinçli olması, sadece yazılı değil örtük olan müfredata da dikkat etmesi faydalı olacaktır.
Dr. Hümeyra Türedi
Yararlanılan Kaynaklar:
Hamlin, Cyrus (2012). Robert Kolej Uğrunda Bir Ömür. İstanbul: Dergah Yayınları.