Categories
POLITICS Siyaset

Siyasetin Sembol Dili: Kimlik, Meşruiyet ve İtalyan Komünist Partisi’nin Dönüşümü

Siyaset, çoğu zaman maddi olmayan, ancak etkisi son derece somut olan süreçlerle işler. Bu süreçlerin başında ise semboller gelir. David Kertzer’in Politics and Symbols adlı çalışmasında belirttiği gibi, siyaset sadece sembollerle bezenmiş değil, başlı başına sembolik bir faaliyettir. Siyasal kimlikler, bayraklar, isimler, törenler, renkler, lider imajları gibi araçlar aracılığıyla varlık kazanır. Siyasal gruplar arasındaki ayrımlar da, bu sembolik yapılar aracılığıyla inşa edilir ve yeniden üretilir.


Kertzer’in kitabındaki temel soru şudur: Bir kişiyi “Demokrat”, “Cumhuriyetçi”, “devrimci” ya da “muhafazakâr” yapan şey nedir? Bu kimliklerin hiçbirinin elle tutulur, doğrudan gözlemlenebilir fiziksel bir varlığı yoktur. Ancak bireyler bu kimlikleri semboller aracılığıyla hisseder, içselleştirir ve savunur.

Bu noktada Pierre Bourdieu‘nün kavramlaştırmaları devreye girer. Bourdieu, politik sermayeyi, daha geniş bir çerçevede tanımladığı sembolik sermayenin bir alt türü olarak görür. Politik sermaye yalnızca temsille, yani semboller aracılığıyla var olur. Bu temsillerin gücü, topluluğun onları gerçek olarak kabul etmesinden gelir. Bir liderin halk üzerindeki “büyülü” etkisi, tam da bu sembolik temsiliyetin kabullenilmesinden doğar.

Semboller tesadüfen ortaya çıkmazlar. Kertzer’in de işaret ettiği üzere, sembollerin nasıl oluştuğu ve neden bazı sembollerin meşruiyet kazanırken bazılarının dışlandığı önemli bir meseledir. Bourdieu, siyasal temsilin gücünü açıklarken şu iki unsura dikkat çeker:

  1. Sahip olunan sembolik sermaye
  2. Dayatılan vizyonun gerçeklikle olan bağı

Yani bir sembolün etkili olabilmesi için hem onu taşıyanın belli bir sosyal prestije sahip olması gerekir hem de sembolün gerçeklik algısıyla çelişmemesi, yani toplumsal hafızayla uyumlu olması beklenir.

Bu teorik çerçeve içinde Kertzer, 1989–1991 yılları arasında İtalyan Komünist Partisi’nin “komünist” ifadesini isminden çıkarmasını anlamlı bir örnek olarak analiz eder. Bu değişiklik, salt bir ad değişikliği değil, derin bir sembolik kırılmadır. Parti, Soğuk Savaş sonrası yeni bir kimlik kurmak ve Batı Avrupa’daki solun yeni taleplerine cevap verebilmek için kendini yeniden tanımlamak zorunda kalmıştır.

Parti, semboller üzerinden halkla olan bağını yeniden kurmak ister. Ancak bu süreçte hem içeriden hem dışarıdan gelen direnişlerle karşılaşır. Zira semboller yalnızca kurucu değil, aynı zamanda bir geçmişin yükünü taşıyan yapılardır. Partinin kendisini “demokratik sol” olarak yeniden tanımlama çabası, eski sembollerin gölgesinden kurtulma isteğini gösterirken, aynı zamanda yeni bir toplumsal hayal kurma mücadelesini de temsil eder.

Semboller yalnızca birleştirmez, aynı zamanda ayrıştırır. Kertzer’e göre, insanlar kendileriyle aynı sembolleri paylaşanları “bizden”, karşıt sembolleri kullananları ise “öteki” olarak görme eğilimindedir. Bu bağlamda semboller, bireyleri yalnızca tanımlamakla kalmaz, aynı zamanda konumlandırır. Hiç tanımadığı insanlarla aynı siyasal kimliği paylaşan birey, yine hiç tanımadığı başka insanlara düşmanlık besleyebilir — yalnızca semboller üzerinden.

Sonuç olarak, David Kertzer’in Politics and Symbols adlı eseri, siyasetin yalnızca fikirler ve programlar düzeyinde değil, en temelde sembolik bir alan olarak işlediğini ortaya koyar. Siyasal aktörler, kimliklerini, meşruiyetlerini ve hedeflerini semboller aracılığıyla ifade ederler. İtalyan Komünist Partisi’nin isim değişikliği süreci, bu sembolik düzenin ne kadar güçlü ve aynı zamanda ne kadar kırılgan olduğunu gösteren çarpıcı bir örnektir. Bourdieu’nün sembolik sermaye ve temsil gücü kavramlarıyla birleşen bu analiz, modern siyaseti anlamak isteyenler için önemli bir düşünsel çerçeve sunmaktadır.

Dr. Hümeyra Türedi

The Symbolic Language of Politics: Identity, Legitimacy, and the Transformation of the Italian Communist Party

Dr. Humeyra Turedi

Politics often operates through intangible yet profoundly impactful processes—foremost among them, symbols. As David Kertzer argues in his book Politics and Symbols, politics is not merely adorned with symbols; it is, in itself, a symbolic activity. Political identities, flags, names, ceremonies, colors, and leader images are all tools through which political existence is constructed. The boundaries between political groups are also established and continually reproduced through such symbolic structures.

Kertzer poses a central question: What makes someone a “Democrat,” “Republican,” “revolutionary,” or “conservative”? None of these identities have a concrete, directly observable form. Yet individuals perceive, internalize, and defend them through symbols.

Here, Pierre Bourdieu’s conceptual framework becomes highly relevant. Bourdieu views political capital as a subcategory of a broader notion: symbolic capital. Political capital exists solely through representation—that is, through symbols. The power of such representations stems from the collective’s acceptance of them as real. A leader’s “magical” influence over the public derives precisely from this symbolic legitimacy.

Symbols do not emerge by chance. As Kertzer notes, how symbols are created and why certain ones gain legitimacy while others are rejected is a crucial matter. Bourdieu highlights two key factors that determine the power of political representation:

  • The amount of symbolic capital possessed
  • The alignment of the imposed vision with perceived reality

For a symbol to be effective, it must be associated with a figure of social prestige, and it must not contradict the collective perception of reality—it should harmonize with social memory.

Within this theoretical framework, Kertzer analyzes the Italian Communist Party’s decision to remove the word “communist” from its name between 1989 and 1991. This was not merely a name change; it marked a profound symbolic rupture. The party, in the aftermath of the Cold War, had to redefine itself to align with the new identity demands of the European left.

In doing so, the party sought to rebuild its connection with the public through symbols. However, it faced resistance both internally and externally. Symbols do not merely construct meaning; they also carry the weight of the past. The party’s attempt to rebrand itself as “Democratic Left” was not only an effort to break from old symbols but also an attempt to forge a new collective imagination.

Symbols both unite and divide. According to Kertzer, people tend to identify those who share their symbols as “us” and those who do not as “others.” Thus, symbols do more than define—they position. An individual who shares a political identity with strangers may simultaneously harbor animosity toward others, purely on the basis of symbolic differences.

In conclusion, Kertzer’s Politics and Symbols reveals that politics functions not only through ideas and policies but fundamentally within a symbolic field. Political actors express their identities, legitimacy, and goals through symbols. The Italian Communist Party’s name change exemplifies just how powerful—and fragile—the symbolic order can be. When combined with Bourdieu’s concepts of symbolic capital and representational power, this analysis offers a critical framework for understanding modern political dynamics.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *