
1917 Bolşevik Devrimi ile 1953’te Stalin’in ölümüne kadar geçen süreçte Sovyet liderliği, görsel kültürü ideolojik bir araç olarak kullanarak köklü bir toplumsal dönüşüm hedeflemiştir. Victoria E. Bonnell’in Iconography of Power (California Üniversitesi Yayınları) adlı çalışmasında vurguladığı üzere, bu dönem boyunca üretilen görsel propaganda, yalnızca estetik bir uğraş değil; toplumu yeniden biçimlendirme amacını güden bilinçli bir ideolojik projedir. Her poster, heykel ya da sembol, ideal Sovyet yurttaşı olan homo sovieticus’un yaratım sürecinin bir parçasıdır. Bu makale, Sovyet görsel ikonografisinin politik işlevlerini ve ulusal mitleri nasıl dönüştürdüğünü Bonnell’in kitabı üzerinden inceleyelim.
Bonnell’e göre Bolşevikler, geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki anlam ilişkisini yeniden kurgulamak amacıyla yeni bir sembolik düzen inşa etmeye çalışmışlardır. Bu süreçte icat edilmiş gelenekler (Hobsbawm) devreye girer: Zamanla değişmediği izlenimi veren, tekrar eden ve halkın kolayca anlayabileceği bu gelenekler, kitlelerin düşünce dünyasını dönüştürme aracıdır.
1897 verilerine göre, kırsal nüfusun %83’ü, kentsel nüfusun ise %55’i okuma yazma bilmemektedir. Bu durum, görsel araçları stratejik propaganda unsurlarına dönüştürmüştür. Ayrıca Rus Ortodoks Kilisesi’nin zengin ikonografik geleneği, Sovyet liderliğinin görsel temsilleri benimsemesini de kolaylaştırır.
Bonnell’e göre Sovyet propaganda görselleri üç temel işleve hizmet eder:
- Yeni bir toplumsal kimliğin inşası: Sınıf temelli bir kolektif kimlik oluşturulması hedeflenir.
- Yeni kurum ve statülerin meşrulaştırılması: Yeni siyasi yapıların tarih içinde “doğal” ve “kaçınılmaz” bir gelişme olarak gösterilmesi sağlanır.
- Toplumsal değerlerin ve inançların sosyalleştirilmesi: Yeni kuşaklara Sovyet ideallerinin benimsetilmesi amaçlanır.
Bu işlevlerin tümü, özellikle görsel temsil yoluyla daha etkili hale gelir. Hatta Bonnell’a göre Fransız Devrimi’nden bile daha yoğun bir siyasal eğitim ve estetik yeniden inşa süreci yaşanmıştır.
Bonnell, Sovyet propaganda görsellerini dört tarihsel döneme ayırır:
- İç Savaş Dönemi (1918–1921): Aciliyet, kahramanlık ve devrim öne çıkar.
- Stalin Öncesi Dönem (1920’ler): Sınıf mücadelesi ve sanayileşme vaatleri ön plandadır.
- II. Dünya Savaşı Dönemi (1941–1945): Fedakârlık, milliyetçilik ve faşizm karşıtlığı işlenir.
- Yüksek Stalin Dönemi (1946–1953): Stalin, mitolojik bir tanrı-kral olarak temsil edilir; ütopyacı imgeler yaygındır.
1930’lu yıllardan itibaren tüm resmi posterler hem sanatçının hem de devlet kurumunun adıyla yayınlanmış, propaganda merkezileştirilmiştir.
Bonnell çalışmasında dört ana ikonografik tipi analiz eder:
- İşçi İkonu:
Başlangıçta demirci figürüyle özdeşleştirilen işçi, zamanla soyut bir kahramana dönüşür. Geçmişle bağ kurmak ve geleceğe yön vermek amacıyla kullanılır. - Kadın İkonu:
İlk yıllarda alt pozisyonda olan kadın figürü, 1930’lardan itibaren kolektivizasyonun bir parçası olarak öne çıkar. Ancak çoğu zaman hâlâ ataerkil bir çerçevede sunulur. - Lider İkonu (Lenin ve Stalin):
Lenin’in ölümünden sonra imgeleri yaygınlaşır, fakat 1930’lardan itibaren Stalin, onu da kapsayacak şekilde mitolojik bir figüre dönüşür: Yaşayan Tanrı, Babamız Stalin. - Düşman İkonu:
İç ve dış düşmanlar grotesk, karikatürize ya da hayvansı figürlerle betimlenir. Bu ikonografi, Soğuk Savaş mantığının ikili yapısını da destekler.
II. Dünya Savaşı sonrası propaganda, Sovyet halkına cennetin dünyada var olduğunu telkin eder. “Hayaller gerçek oldu” sloganlarıyla yayımlanan posterler, 1950 yılında 300.000 adet basılmıştır. Halkın zihninde Stalin, ölümsüz, hatasız ve kutsal bir lider olarak yerleşir. Bu dönemde ideolojik vurgu, sınıf savaşımından vatan sevgisine kayar; Stalin figürü “Anavatan” ile özdeşleştirilir
Görsel propaganda, kolektif hafızanın ve kimliğin şekillendiği bir araç haline gelir. Bonnell’in tespitlerine göre 1930 öncesinde daha soğuk, akılcı bir görsellik hâkimken, 1940’lardan itibaren duygusal ve duygulandırıcı bir dil benimsenmiştir.
Sonuç olarak, Victoria Bonnell’in çalışması, Sovyet görsel propagandasının yalnızca bir sanat etkinliği olmadığını, aksine bir iktidar dili olduğunu göstermektedir. Tekrarlanan imgeler, standardize edilmiş kahramanlar ve duygusal etkiler yoluyla Sovyet rejimi, yurttaşlarının hem kendilerini hem de rejimi algılayışını yeniden inşa etmiştir. Homo sovieticus, yalnızca politik söylemle değil, aynı zamanda estetik düzenlemelerle yaratılmıştır. Bu görsel dilin dikkatli incelenmesi, dönem ideolojisinin nasıl işlediğini ve değiştiğini anlamamıza yardımcı olur.