Kategoriler
Damga Siyaseti

AB ve Damga Siyaseti

Türkiye’nin 1959 yılındaki başvurusuyla başlayan AB macerası… Türkiye, 1987 yılında ise tam üyelik başvurusunu yapar. 1999 Helsinki görüşmelerinde aday ülke olarak kabul edilir. Tam üyelik müzakereleri ise ancak 2005 yılında başlayabilmiştir. Türkiye, 2002-2004 yılları arasında 8 Uyum Paketi, 2001 ve 2004 yıllarında da 2 Anayasa Paketi’ni uygulamaya koyar. Ancak, 2006-2010 yılları arasında 13 fasıl müzakereye açılırken, 2010-2013 yılları arasında ise sadece 1 fasıl müzakereye açılır. Birçok faslın açılmasına Fransa, Güney Kıbrıs ya da Yunanistan gibi ülkeler mani olmaktadır. 2016 yılına gelindiğinde toplamda 16 fasıl müzakereye açılmış olsa da üyelerin siyasal engellemelerine takılan birçok fasıl açılmayı beklemektedir.Peki, yılan hikayesine dönen bu süreç nasıl bitecek? Bitecek mi? Türkiye AB’ye üye olabilecek mi?

Türkiye’nin 1959 yılındaki başvurusuyla başlayan AB macerası… Türkiye, 1987 yılında tam üyelik başvurusunu yapar. 1999 Helsinki görüşmelerinde aday ülke olarak kabul edilir. Tam üyelik müzakereleri ise ancak 2005 yılında başlayabilmiştir. Türkiye, 2002-2004 yılları arasında 8 Uyum Paketi, 2001 ve 2004 yıllarında da 2 Anayasa Paketi’ni uygulamaya koyar. Ancak,  2006-2010 yılları arasında 13 fasıl müzakereye açılırken, 2010-2013 yılları arasında ise sadece 1 fasıl müzakereye açılır.  Birçok faslın açılmasına Fransa, Güney Kıbrıs ya da Yunanistan gibi ülkeler mani olmaktadır. 2016 yılına gelindiğinde toplamda 16 fasıl müzakereye açılmış olsa da üyelerin siyasal engellemelerine takılan birçok fasıl açılmayı beklemektedir.


Peki, yılan hikayesine dönen bu süreç nasıl bitecek? Bitecek mi? Türkiye AB’ye üye olabilecek mi? Bu soruların cevapları aslında “AB, Türkiye’yi neden üye olarak kabul etmek istemiyor?” sorusunda gizlidir. Bu sorunun da kimsenin yüksek sesle dile getirmek istemediği bir cevabı var. Cevap şu: “Avrupa Türkleri sevmiyor ve üye olarak kabul etmek istemiyor”. Hiç sevmedi ve hiçbir zaman da sevmeyecek! İstanbul’un Türkler tarafından fethedilmesiyle iyice belirginleşen bu nefret, bugüne kadar sürmüştür (Toledo, 2011). Türkler, Avrupa’nın ötekisidir. Türkler, Avrupalılara göre Doğuludur. Avrupalıları, Batılı ve uygar yapan işte bu Doğu’dur. Türklerin  Avrupa’da yeri olmadığını düşünürler. Çünkü Türkler barbar, vahşi, kana susamış canavar, tembel, gelişmemiş insanlardır (McCarthy, 2015). Halbuki Batılılar, medeni, insancıl, bilime değer veren, akıllı insanlardır. Bu sıfatları yüzyıllardır yaygınlaştırdılar ve Türkleri DAMGALADILAR.

Damgalayanlar, damgaladıklarına ne yaparlar?  Zaman içerisinde damgalarını unutup, onları sevmeye mi başlarlar? Erving Goffman’a göre damgalayanlar damgalamaktan asla vazgeçmezler (Goffman, 2014: 33). Ancak damgalı aktörün “hayali bir kabulün, hayali bir normalliğin” içerisinde yaşamasına izin verebilirler (Goffman, 2014: 172). Damgalayanlar, güzel teklifler sunabilir. Damgalı aktörün, kendi klüplerine kabul edileceği imajını verebilirler. Eğer damgalı aktör, bu teklifin gerçek olmadığını anlamazsa ve teklifin gerçekleşmesini talep ederse, damgalayanlarla olan ilişkisi zarar görebilir.  Damgalı aktöre sunulan tüm örtük yardım ve itibar vaatleri öyle ayarlanmıştır ki bu vaatlerin gerçek olmadığını sadece mış gibi yapıldığını her iki taraf da bilmektedir. Ancak damgalı aktör bu vaatlerin gerçekten yerine getirilmesini istediği an, işler yolunda gitmeyebilir (Goffman, 2014: 173).

Gelin bu tespitleri, Batı ve Türkiye ilişkileri açısından inceleyelim. Batı, damgaladığı Türkleri seviyormuş gibi görünüp, ona kendi kulübü olan AB’ye girme şansının bulunduğunu söyler. Türkiye’nin çabalarını takdir eder. Bunlar, kibar sözlerdir. İki taraf da AB’ye üyelik vaadinin gerçek olmadığını bilir, sadece gerçekmiş gibi davranılır. Bir “diplomatik nezaket”, “diplomatik oyalama”dan ibarettir herşey… Ta ki damgalı Türkler, gerçekten de üye olmak için işi ciddiye alana kadar. Çünkü damgalayan, oyalamak ister. Damgaladığının, sonsuza kadar peşinden koşmasını ister.

AB ya da Batı, Türkiye’nin kendisini bir Batılı olarak görmesine izin verir. Bu “hayali bir normallik”tir (Türedi, 2018). Ancak bu izin, AB’ye tam üye olmak gibi ileri bir noktaya taşınmadığı sürece geçerlidir. Türkiye, Gümrük Birliğine girmek ya da fasılların açılması gibi ona gösterilen toleransları, daha fazlasını istemek için kullanmamalıdır çünkü damgalı bir aktör olan Türkiye’nin ulaşabileceği en iyi nokta budur.

Tekrar etmek gerekirse, AB’nin  şartlar yerine getirildiği takdirde Türkiye’ye tam üyelik vaadinde bulunması iki tarafın da gerçekleşmeyeceğini bildiği bir vaattir. Damgalı bir aktör olarak Türkiye, bu vaadin gerçekleşmesini ciddi bir biçimde talep ederse, işte o zaman ilişkiler olağan seyrinden çıkabilir. Türkiye’nin olması gereken sınıra çekilmesi istenecek ve gösterilen müsamahaya aldanmaması bir biçimde belli edilecektir. Bunun yapılabilmesi için yeterli malzemenin AB tarafından bulunabileceğine şüphe yoktur.

AB, Türkiye’yi ne reddemekte ne de kabul etmektedir. Damgalayan tarafın istediği şey, damgalanmış olanın bu “aidiyet” peşinde koşmaya devam etmesidir. Türkiye, artık bu durumu kabul etmeli ve buna göre politikalarını belirlemelidir. AB’ye şirin gözükme çabası ile değil, müzakereleri koruyarak, üye olamayacağını bilerek konuya yaklaşmalıdır. Oyalanan taraf olmaktan ziyade, “görünüşte oyalanan” bir konumda, kendi menfaatlerini gözetmelidir.

Dr. Hümeyra Türedi

Yararlanılan Kaynaklar

Türkiye-AB İlişkilerinin Tarihçesi

KARLSSON, Ingmar (2007), Avrupa ve Türkler, çev Turhan Kayaoğlu, Yaylacık Matbaası, İstanbul.

McCARTHY, Justin (2015), Amerikadaki Türk İmgesi, çev. Zeynep Enez, (ilk orjinal yayım tarihi 2010), Tarih&Kuram, İstanbul.

TOLEDO, Paulino (2011), “‘Türkler ve Hristiyanlar Arasında’ adlı Komedide Türk imgesinin biçimlenmesi”, Dünyada Türk Imgesi içinde, Edt. Özlem Kumrular, Kitap Yayınevi, İstanbul, s: 267-282.

TÜREDİ, Hümeyra (2019), Osmanlının Damgalı Çocukları, Cinius Yayınları, İstanbul.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir