Kategoriler
Güncel

“Özgür” Gençlik ve Kapitalizm

“Ben özgürüm”, “bana karışma”, “bu benim hayatım”, “toplum hoşlanmıyor diye, kendimi değiştiremem”, “istediğimi yaparım” gibi sözler size tanıdık geldi mi? Eğer yakınlarınızda bir ergen varsa mutlaka duymuşsunuzdur😊

“Ben özgürüm”, “bana karışma”, “bu benim hayatım”, “toplum hoşlanmıyor diye, kendimi değiştiremem”, “istediğimi yaparım” gibi sözler size tanıdık geldi mi? Eğer yakınlarınızda bir ergen varsa mutlaka duymuşsunuzdur😊


Ergenlikte ve hatta kısmen de olsa 20’li yaşlarda da devam eden bu düşünce tarzının, bir bakıma dönemsel olarak salgılanan hormonlar, zihinde ve bedende meydana gelen değişimlerle ilgisi olduğu muhakkak… Ancak işin başka bir yönü daha var: Kendilerinin “özgür” olduğunu düşünen bu gençlerin gerçekten de özgür olup olmadığı sorunsalı… Foucault’un “biyopolitik” kavramı ile bahsettiğimiz konuya açıklık getirebilir.

Bugün insan bedeni, Foucault’un işaret ettiği gibi gücü elinde tutanların “işlediği, denetlediği, düzenlediği, şekillendirdiği ve normalleştirdiği bir nesne” hale gelmiştir (Corbin vd., 2008: 10). Beden, evrensel bir tüketim kalıbına göre tanımlanmaya çalışılır. Zira kapitalist sistem için insan bedeni, kazanç sağlanacak araçlardan biridir. Cerrahi estetik müdahaleler, kardiyo çalışmaları, saç, kıyafet, makyaj gibi pek çok alt basamak kapitalist sistemin bir tüketim kalemidir sadece…  (Kalan, 2014: 146; Taşkaya, 2009: 121)

Bireyleri tüketime yönlendirebilmek için dergiler, reklamlar, yazılı medya, görsel medya, sosyal medya, youtube, tiktok gibi dijital platformlar ve fenomenler gizli ya da açık biçimde kullanılır. Sahip olunması gereken ideal beden izleyiciye empoze edilir. Bugün erkeklerde kaslı vücut, üçgen vücut gibi daha dar alanlarda gerçekleşen ideal güzellik anlayışı; kadınlarda çok daha büyük bir kazanç kapısıdır. Örneğin, son dönemlerde yanaklardaki yağların alınması veya çenedeki kasların botoks yöntemiyle zayıflatılmasıyla elde edilen üçgen yüz, diğer adıyla Hollywood yanağı, kapitalist sistem bağlamında önemli bir tüketim kalemidir. Kozmetik çeşitlilik, saç şekillendirme, kaşlara kontör, kalıcı makyaj, protez tırnak gibi uygulamalar sıradanlaşırken; göğüs büyütme, kalçadan yağ aldırma, burun küçültme, kaş kaldırma, botoks, dolgu, lifting gibi cerrahi uygulamalar ise sıradanlaşmaya doğru yol almaktadır. Kapitalist sistem, yine kendisinin kurguladığı bedensel güzellik için bireyleri bitmek bilmeyen  tüketime yönlendirmekte ve bedeni de tüketimi körükleyen bir meta durumuna indirgemektedir.

Güzellik anlayışından hangi yemeklerin yeneceğine, nereye tatile gidileceğinde nerede yaşanacağına kadar birey adına karar veren bir endüstri dünyası ile karşı karşıyayız. Bireyin ve özellikle de kadının bedeni üzerinden kazanç elde etmeye çalışan kapitalist sistem, insanların tektipleşmesine de neden olur. Bedenler tek tipleşirken; istekler, hedefler, duygular, düşünceler, beğeniler de tektipleşmektedir. Böylece, bireyler artık benzer kıyafetler giymekte, benzer yiyecekleri tüketmekte, benzer bedensel formlara sahip olmakta ve benzer davranışlar ve eylemler içerisinde hareket etmektedir (Karagöz, 2019). Kısacası insanlar, artık benzer hayatlar yaşayarak sistemin bir noktada esiri haline gelir (Canpolat, 2005: 136-137).

Bu çerçeveden bakıldığında, özgür olduğunu iddia eden gençlerin aslında ne kadar özgür olduğunu sorgulamak gerekir. Bugün Hollywood filmlerinden, Youtube, Ticktoc, Twitch, Netflix gibi platformlardaki fenomenlere kadar büyük oranda “sen özgürsün” propagandası yapılmakta… Platon’dan beri çözülememiş bu özgülük sorununu, 21. yüzyılın fenomenleri çözmüş anlaşılan😊 Bu ikonlaştırılmış “özgürlük” anlayışının, özellikle sosyal medya fenomenleriyle olan ilintisine biraz daha dikkat çekmek yerinde olacaktır.  

Örneğin toplum içerisinde günlük yaşamda giyilmesinin pek hoş karşılanmayacağı bazı giysiler fenomenler tarafından giyilerek, moda haline getirilmekte ve “sen özgürsün, kimse sana karışamaz” gibi zihinsel algılar, genç bireylerin zihinlerine sokulmakta… Bu giysileri giyen, saçı, makyajı ve hatta farklı konuşma tarzlarıyla insanların etrafında pervane olduğu fenomenleri gören gençlerin, onlar gibi olmak istemesi doğal görünüyor. Yaptıklarıyla ve görünüşleriyle para, şöhret, mutluluk ve güzelliğe kavuşan bu fenomenlerin taklit edildiği takdirde, aynı şeylere kavuşacağını düşünen gençler var. Ancak fenomenlerle normal halktan bir bireyin arasındaki farkı algılayamayan gençlerin düştüğü bu durum içler acısı… Bir ünlü ile sıradan bir kişiye, toplumun aynı ahlaki kuralları uygulamamasını bu noktada düşünmek gerekir. Örneğin bir ünlünün giydiği absürt kıyafet hayranlıkla karşılanırken aynı kıyafeti giyen sıradan bir insan, hakaretamiz sözlerle karşılaşabilir.  Bu hakaretlere ve dedikodulara maruz kalan bireyler ise toplumun genelinden dışlandıklarını fark edeceklerdir. Ya kendine benzeyenlerle birlikte, küçük bir grup halinde toplumdan dışlanarak yaşamaya devam edeceklerdir -ki bu da yabancılaşmayı beraberinde getirecektir- ya da hayatlarını devam ettirebilmek için toplumsal normları kabul etmeye başlayacaklardır.

Yeni güzellik anlayışı da yine bu fenomenlerce topluma ve özellikle de gençlere benimsetilmeye çalışılmakta… Fenomenler, bunu para kazanmak için yapmakta ki kapitalist sistemi bu türlü reklam faaliyetlerden ayrı düşünmek mümkün değil! Gençler de kapitalist sistemin kendilerine sunduğu “çeşitlemeler” arasında seçim yapabildiklerinden, kendilerini özgür sanmaktalar…

Peki bu özgürlük modası ve propagandası son dönemde hiç olmadığı kadar neden artış gösterdi? Bu soruya cevap vermek için daha fazla araştırma yapmak gerekir. Ancak bu “özgürleşme” düşüncesinin farklı dönemlerde ortaya çıkan bir çeşit salgın olduğunu ve kendini tekrar ettiğini düşünmemek elde değil. 1920’ler ve 1960’larda olduğu gibi… “Salgın” diyorum çünkü bahsettiğimiz olgu, gerçek “özgürlük” değil… Yapay ve sadece kıyafet, saç ya da güzellik anlayışı üzerinden kurgulanmış bir “özgürlük”… Çalışma şartları, insan hakları, gelir adaletsizliği, eğitim adaletsizliği ile yani insanı gerçekten özgürleştirecek şartlarla ilgisinin olmaması bu noktada bir hayli anlamlı…  Bu bakımdan bugün idealleştirilen “özgürlük” anlayışı, kapitalist sistemden bireyi özgürleştirmek yerine onu daha da bağımlı hale getiren kılık değiştirmiş bir ajan olarak değerlendirilebilir.

Dr. Hümeyra Türedi

Yararlanılan Kaynaklar:

Canpolat, N. (2005). “Bilginin Arkeloğu Michel Foucault”, N. Rigel vd. (Haz.), Kadife Karanlık 21. Yüzyıl İletişim Çağını Aydınlatan Kuramcılar. Su Yayınevi, İstanbul

Kalan, Ö. (2014). “Foucault’nun Biyopolitika Bağlamında Moda ve Beden: Vouge Dergisi Üzerinden Bir Söylem Analizi”. Selçuk İletişim Dergisi, 8(3): 146,160.

Karagöz, Can Güneş (2019). Tüketim Toplumunda Biyoiktidarin İnşa Ettiği Güzellik Normlari Araciliği ile Bedenin Denetimi. Akdeniz Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Antalya.

Taşkaya, M. (2009). “Kitle İletişim Araçlarında Kadın Bedeninin Nesneleştirilmesi: Ürün ve Marka Fetişizminde Cinsellik Kullanımı”. Toplumbilim Dergisi, 24:121

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir