Tarihte, tıp biliminin ilerlemesine birçok kişinin katkısı olmuştur. Bu ilerlemede, Rönesans dönemi sanatçılarının katkısını unutmamak gerekir. Peki bu katkı nasıl gerçekleşmiştir?
Rönesans döneminde, bir sanatçının her şeyden önce bilimden ve insan doğasından anlaması gerekiyordu. Bir ressamın Doğa’nın yasalarını bilmesi ve insanın anatomisini tanıması gerektiğine inanılıyordu. Örneğin, hareket eden bir kolu çizmek için kolun nasıl hareket ettiği bilinmeliydi. Dolayısıyla bu dönemde insan bedeninin yapısı, yalnızca tıp alimlerince değil sanatçılar tarafından da incelenmeye başlanır. Sanatçıların çalıştığı atölyeler, anatomi bilgisi de veren mekanlar haline gelir. Sanatçıların çizdiği anatomik resimler, tıp alanında da kullanılır (Öndin, 2016: 227).
Bu yazıda, bir Rönesans sanatçısı olan Leonardo da Vinci’nin anatomi ile ilgili çalışmaları hakkında biraz bilgi verelim.
Leonardo Da Vinci, anatomi profesörü Marcantonio della Torre ile çalışan, saatler boyu kadavralarla uğraşarak resimler çizen bir sanatçıdır. Yaptığı çizimler, insan anatomisine en yakın ilk çizimlerden… Aynı organları farklı açılardan çizerken, vücudun farklı katmanlarını da gösterebilmiştir.
Tipik bir Rönesans sanatçısı gibi ressamın insan bedeninin içi yapısını bilmesi gerektiğini düşünür. Ona göre kasların, bağların ve kirişlerin doğasını iyi bilen bir ressam, bir uzva hareket kazandıran kasları, kirişleri, kıkırdakları da bilir. Böylece çizdiği figürlerin farklı duruşlarına göre kasları farklı şekillerde çizer. Çünkü farklı hareketler aynı görünümü sergilemez. Ressamların anatomiyi bilmeden yaptığı çizimlerin, “ufak hata” olarak görülmemesi gerektiğini ifade eder.
Leonardo şöyle demektedir: “Sinirler kaslarla birlikte, askerlerin komutanlarına hizmet ettiği gibi kirişlere; kirişler komutanların generallerine hizmet ettiği gibi duyulara; duyular da generalin hükümdara hizmet ettiği gibi ruha hizmet ederler”.
Leonardo, ince kasları “keten iplikler”e benzetir. Hatta hastalığı nedeniyle çok zayıflamış bir adamın derisini kaldırdığında, kas kirişlerinin kaslara dahil olmak yerine geniş bir zarda sonlandığını görür. Bu tecrübeler, bir ressamın olgunlaşmasını ve daha iyi çizmesini sağlayacaktır.
Leonardo Da Vinci konuya felsefi açıdan da konuya bakar ve insan anatomisi ve dünya arasındaki benzerliklerden bahseder: “Eski insanlar, insanı küçük dünya olarak isimlendirmişlerdir. İnsanın da bu dünya gibi toprak, su, hava ve ateşten oluştuğu düşünülürse bu doğru bir ifadedir. İnsan bedeninin içindeki kemikler nasıl kas ve yumuşak yapılara çerçeve ve destek oluyorsa, kayalar da yeryüzünün desteği durumundadır. İnsan vücudunda nefes alıp vermeyle akciğerlerin genişleme ve küçülmesi sonucu yer değiştiren bir kan havuzu nasıl varsa, dünya da nefes alıp verdiğinde her altı saatte bir yükselip ve alçalan okyanuslar içerir. Vücudumuzda bulunan bu kan birikintisinden, vücudun her her tarafına yayılan toplardamarlar başlar. Okyanusların, sonsuz sayıda damarla, yeryüzünün boşlukların suyla doldurması gibi. Yeryüzünde eksik olan, yalnızca kirişler ve bağlardır. Bunların bulunmayış sebebi, kirişlerin hareket amaçlı oluşudur. Dünya kendi içinde durağan olduğu için, bir hareket meydana gelmez ve hareket olmadığı için de kirişler gerekli değildir. Ancak bütün diğer konularda insan ve dünya büyük benzerlik gösterir” (Suh, 2019: 150)
Leonardo, insanlar ve hayvanlar arasındaki bazı farklılıklardan da söz eder. Yazdığına göre insanın yürüyüşü dört ayaklı hayvanların yürüyüşüyle aynıdır. Bir at yürürken bacaklarını çapraz kullanırken, aynı şekilde insan da ellerini ve ayaklarını çapraz olarak kullanır. Ona göre bütün hayvanların gözbebekleri ışığa göre genişler ve daralır. Ancak özellikle gece kuşlarında, gözbebeği neredeyse bütün gözü kaplayacak şekilde büyür ve bir darı tanesi olacak kadar da küçülebilir. Kaplanlar, aslanlar, leoparlar ve panterlerin gözbebekleri iki ucu sivri bir oval biçimini alacak şekilde küçülebilir. İnsanın görüşü hayvanlarınkine göre daha az olduğu için kuvvetli ışıktan daha az etkilenir.
Hayvan vücuduyla karşılaştırıldığında, insan vücudunun daha az kuvvetli olduğunu görür. Aslanların koku duyusunun, beyin maddesinin bir bölümüyle bağlantılı olduğunu tespit ettiğini söyler. Aslanların görme sinirlerinin beyinle doğrudan iletişim halinde olduğunu ancak insanda bunun tam tersi olduğunu söyler. Bu yüzden insanın gece görüşünün düşük olduğuna inanır. Aslanların gece görüşü ise yüksektir ki bunun kanıtı aslanların gece avlanıp gündüz uyumalarıdır.
Leonardo araştırmacılara şöyle seslenir “Ey araştırmacı! Bedenimizle ilgili bu bilgileri başka birisinin ölümüyle elde etmek seni üzmesin; aksine Yaratıcı’nın zekayı bu derece mükemmel algı ile donatmış olması seni sevindirsin.” (Suh, 2019: 144).
Leonardo’nun araştırmacılara bazı yol gösterici tavsiyeleri de vardır. Şöyle der: “Gerçek ve mükemmel bir tek bilgiyi elde etmek için, damarlarla çevrelenmiş en küçük bir et parçasını, tüm diğer dokulara zarar verip, küçük kılcal damar kanamaları dışında kanama olmadan çıkarabilmek için, ondan fazla ceset kestim. Tek bir ceset fazla dayanamayacağı ve aşama aşama birkaç cesetle ilerlemek gerektiği için sonuca ulaşabilmek ve tam bir bilgi elde edebilmek, aradaki farklılıkları görebilmek için bu işlemi iki defa tekrarladım.
Bu konulara büyük ilgi duyuyor olsanız bile duyduğunuz tiksinti sizi engelleyebilir; bu da engellenmezse dörde bölünmüş, derisi yüzülmüş, korkunç görünümlü bu cesetlerle gece bir arada bulunmanın korkusu sizi vaz geçirebilir. Sonra çizim beceriniz, bu çizimleri yapacak derecede iyi olmayabilir; çizim yeteneğiniz varsa, bu da perspektif bilgisiyle bütünleşmemiş olabilir veya geometrik çizim yöntemlerini, kasların sahip olduğu kuvvetin hesaplanması yöntemini bilmeyebilirsiniz. Sabrınız azsa, azminizi de kaybedebilirsiniz. Bütün bu özelliklerin bende bulunup bulunmadığına gelince, yazmış olduğum yüz yirmi kitap Evet veya Hayır cevabını vermek için yeterlidir. Bütün bu çalışmalarımda ne para hırsı ne de ihmalcilik tarafından engellendim. Tek engelim, zamanın yetersizliği oldu.” (Suh, 2019: 150).
Leonardo’nun insan anatomisi konusunda daha detaylı bir çok tespiti vardır ki bunların doğruluğunu uzmanlar karar verecektir. Ancak şu sözlerinin doğru olduğu muhakkak: “İnsan dehası çok çeşitli icatlar üretse bile, hiçbir zaman Doğa’nın yaptıklarından daha güzel, daha basit ve daha amacına uygun icatlar yapamaz; çünkü doğanın yarattıklarında hiçbir şey eksik, hiçbir şey fazla değildir” (Sun, 2019: 150).
Dr. Hümeyra Türedi
Not: Bu yazı, Op. Doktor Muzaffer Öztürk ve geleceğin doktoru Zeynep Öztürk’ün 14 Mart Tıp Bayramlarına bir armağan olarak yazılmıştır.
Yararlanılan Kaynaklar:
Öndin, Nilüfer (2016). Rönesans Düşüncesi ve Resim Sanatı. İstanbul: Hayalperest.
Suh, Anna (2019). Leonardo’nun Defterleri. Ankara: Akılçelen Kitaplar.