16. yüzyılda İtalya’da ortaya çıkan sanatsal üslubun adı Barok’tur. Peki, nedir Barok üslubu? Öncelikle, Barok üslubunun Hristiyanlık dini ile yakından ilintili olduğunu belirtelim. Neden? Çünkü o dönemde, Protestanlığın yayılması Katolikliği tehlikeye düşürmüştür. Katolik ruhun tekrar canlandırılması için Kilise, Karşı-Reform hareketi başlatır. Bu reform hareketi ise sanatı bir propaganda aracı olarak kullanır. Roma Kilisesi, Karşı-Reform hareketiyle sanatı ve sanatçıyı koruyan bir tavır takınır.
İşte bu yüzden, Barok üslubunun gelişimini anlayabilmek için, Protestanlık ve Katoliklik arasındaki bazı farkları bilmek gerekir.
Protestanlar, Katolik inancındaki ruhban sınıfına karşı çıkarlar. Tanrı ile aracısız gerçekleştirilecek bir dini anlayıştan yanadırlar. Katolikler ise kurtuluşun anahtarını ruhban sınıfında görürler. Bundan başka, Katolikler için ritüeller, imgeler ve bu imgelerin öne çıkarıldığı heykeller ve resimler son derece önemlidir. Protestanlar için ise imgelerin önemi yoktur. Sadece kutsal kitaptaki sözlere değer verirler ki bu sözlerin her dile tercüme edilmesi taraftarıdırlar.
Roma’daki Katolik Kilisesi, Protestanlığın güçlendiğini görünce, Karşı-Reform hareketini başlatır. Sanatı daha fazla destekler. Roma’da daha fazla kilise ve şapel yaptırılır. Bu binaların her yanı sanat eserleriyle bezenir. Avrupa’nın en iyi sanatçıları Roma’ya davet edilir. Roma, Papalığın koruyuculuğu altında bir sanat merkezi haline gelir.
Roma Kilisesi’ne göre okuma-yazma bilmeyen halk, bu resim ve heykeller sayesinde Hristiyanlık dinini öğrenebilecektir. İncil’den meseller ve İsa’nın yaşamı ile ilgili tüm ayrıntılar resmedilir. Din, sanata yol gösterici bir pozisyonda yer alır. Bu görsellerin bulunmadığı bir ortamda, halkın dini açıdan cahil kalacağına inanılır. Kilise’nin önceden de sahip olduğu bu anlayış, Karşı-reform hareketiyle daha da perçinlenir.
Tüm bu arka planın ışığında, Barok üslubun bazı özellikleri şöyle sayılabilir:
(1) Barok üslubuna göre yapılan eserlerde duyguların hakimiyeti vardır. Kilise, ressamlardan daha duygusal eserler resmetmelerini ister. Bu yüzden, izleyicinin duygularını harekete geçirebilecek tarzda eserler yapılır.
Duyguları harekete geçirecek kadar gerçekçi olan bu resim sahnelerinin, tavan sahnelerinde de kullanıldığı görülür. Tavan, ilahi varlıklarla dolu bir gökyüzüne dönüşür. Bu ilahi gökyüzündeki varlıklar kenarlardan eğilerek aşağıdaki insanlara yukarıdan bakar gibi görünürler. Cennet sanki dünyamıza yaklaşmıştır ki bu da Karşı-Reformun stratejilerinden biridir.
(2) Bu dönemde, Kilise için ışık artık kutsallaşmıştır. Kilise’ye göre Tanrının ışığı her yeri ve her şeyi aydınlatır. Işıksız yerler, karanlıktadır ve bunun anlamı karanlıkta yok olmaktır. Barok dönemde gölgelerin arasındaki ışık, Tanrı’nın gösterdiği kurtuluş yolunu ifade eder. Işık, kilisenin bir propaganda aracı olmuştur (Öndin, 2018: 23).
(3) Eserler, durağan değildir. Her zaman bir hareket vardır. İşkence edilirken, öldürülürken, öldürürken, ölümden az önce gibi anlar yakalanmıştır.
(4) Barok dönemde, İsa’nın yaşamı ve İncil’den sahneler ön plandadır. Guido Reni’nin Masumların Katli (1611), Aziz Andreas’ın Diz Çöküşü (1609); B.Strozzi’nin Aziz Sebastian (1636), A.Dpmenichino’nun Aziz Jerome’un Son Komünyonu (1614), Aziz Andreas’ın Kırbaçlanması (1609), İsa’nın Aziz Petrus ve Andreas’ı İnsanların Balıkçısı olması için Çağırması, Vaftizci Yahya’nın Aziz Petrus ve Aziz Andreas’a İsa’yı işaret Etmesi (1622-1628); Guercino’nun Savurgan Oğlun Dönüşü (1619), Suzanna ve Yaşlılar (1617) gibi eserler bu döneme damgasını vuranlardan bazılarıdır.
Yapılan tablolarda, “Sövülen Mesih”, “Direğe Bağlanmış Mesih”, “Kırbaçlanan Mesih”, “Bağlanmış Mesih” gibi temaların öne çıkarıldığı görülür. İsa’nın çarmıhta acı çekmesine neden olan aletler onun şeytana karşı kazandığı zaferin kutsal silahları olarak gösterilir. Haç, mızrak, dikenli taç ve çiviler bu silahlardır. İkonografide önemli yer tutan bu aletler kutsallaştırılır.
Kutsallaştırılan bu beş silah, İsa’nın kutsal vücudunda beş yara açmıştır. İsa’nın bedeninde açılan bu yaralar da kutsallaştırılır. Hatta bu beş yara için 14. yüzyılda sonradan geleneksel hale gelecek olan yortular düzenlenir. Beş rakamı da kutsallaşmıştır. Beş gün oruç tutulur, beş yudumda su içilir, dualar beş kez tekrar edilir…Acı çeken İsa’nın bedeni, bu ikonlarla sürekli toplumun zihnine kazınır. Dua kitaplarında, dini metinlerde, tablolarda, ibadet mekanlarında yer alır. İsa’nın haçı taşırken omuzunda açılan yara, çıplak bırakılması, atıldığı zindan, hakaretlere uğraması da illüstrasyonlarla yaygınlaştırılır. Son olarak İsa’nın dilinin delinmesi bir kült haline gelir ki 16. yüzyıl öncesinde böyle bir temaya rastlanmaz (Corbin, 2021: 37). Ve tüm bu çabaların sonunda İsa’nın çilesinin ulaşmadığı kimse artık kalmamıştır.
İsa’nın çilesi sadece tasvir edilmez, doğada da yansımaları aranır. Passiflora adındaki çiçek, Çile çiçeği olarak adlandırılır. Çünkü çiçeğin tepesi, İsa’nın kafasına konan çivili taca benzemektedir. Hatta Barok döneminde, bu çiçeğin de bulunduğu pek çok tablo yapılır.
İsa’nın bedeni etrafında dönen bu kült, belki de en iyi Caravaggio’nun tabloları sayesinde anlaşılabilir. İtalyan ressam Michelangelo Merisi da Caravaggio (1571-1610), Barok dönemin en etkileyici ressamıdır. Eserlerinde ışığı ustalıkla kullanır ki bu durum, Kilise tarafından sunulan ışık öğretisiyle de uyumludur. Caravaggio, ışığı karanlığın içinden ortaya çıkarır ve izleyicinin tüm dikkatini Tanrı’nın ışığına çevirmeyi başarır.
Caravaggio, ışık-gölge oyunlarını ustaca kullanarak eserlerinde İncil’den sahneler üzerinde çalışır. Zaman zaman Kilise ile ters düşse de, öyle başarılı eserler üretir ki Kilise bu eserleri reddedemez. Toplumda coşku oluşturacak eserler üretir. Bu coşkuyu yaratan ise İsa’nın bedenidir. Bu eserlerden biri de Aziz Tomas’ın Şüphesi adlı tablosudur.
Katolik inanışına göre İsa, çarmıha gerildikten sonra dirilir. Bu dirilmeyi havarileri görür ancak orada bulunmayan bir havari vardır: Aziz Thomas. Thomas, yaralarına dokunmadan, İsa’nın dirildiğine inanmayacağını söyler. İsa, bir daha göründüğünde Aziz Thomas’ın yaralarına dokunmasına izin verir. İşte bu anın resmini yapan Caravaggio, Aziz Thomas’ın parmağını İsa’nın böğründeki yaranın içerisindeyken resmeder.
İsa’nın böğründeki yaranın ayrı bir önemi vardır. Zira Hristiyanlar da ibadet ederken özellikle bu yara motifini öpmektedir. Bu yarayla, İsa’nın bedeninin içi sanki dışarıya açılmıştır. Ve iman edenin dudakları, İsa’nın bedeniyle bu yara sayesinde bütünleşmektedir.
Tabloda, İsa’nın mızrak yarası vücudunun sağındadır. Kilisenin öğretisinde de bu yaranın İsa’nın sağ tarafında olduğu öğretilmiştir. Bu yarayla İsa, yüreğine giden yolu göstermektedir. İsa, sanki yarayı daha da açmakta ve bu yolu daha iyi göstermeye çalışmaktadır
Bu noktada, önemli olanın gerçekler değil de inanan kişinin duygularını harekete geçirmek olduğunu belirtmek gerekir. Kelimelere ihtiyaç duyulmayan, ikonlar, heykeller, resimlerle anlatılabilen bir inanç sistemi söz konusu olur.
Caravaggio, eserlerinde Barok üslubunu tam olarak yansıtan bir sanatçı olmuştur. Karanlıkları aydınlatan Tanrı’nın ışığı, dramatik sahneler, eserlerindeki hareket, dini motifler; Barok üslubunun vazgeçilmez özellikleridir. Roma’da başlayıp Avrupa geneline yayılan bu anlayışın Caravaggio dışında diğer öncülleri, Hollanda’da Rembrandt von Rijn, Johannes Vermeer, Paul Rubens ve heykelde Lorenzo Bernini, müzikte ise Claudio Monteverdi, Francesco Cavalli olarak sayılabilir.
Dr.Hümeyra Türedi
Tuval üstüne yağlıboya, 230×175 cm. Santa Maria del Popolo, Roma.
Yararlanılan Kaynaklar:
Corbin, Alain (2021). Bedenin Tarihi I. İstanbul: Alfa Yayınları.
Erdoğan, Firdevs (ed) (2015). Sanatın Büyük Ustaları: Caravaggio. İstanbul: Hayalperest Yayınevi.
Öndin, Nilüfer (2018). Barok. İstanbul: Hayalperest Yayınevi.