Kategoriler
Tarih

16.Yüzyıl Avrupasında Güzellik Anlayışı

16.yüzyılda, kadının beyaz tenli olması son derece önemlidir. Beyaz, ışıltı demektir. Saflık, temizlik ve “göklerden inmiş”lik metaforlarını da barındırır. Kadının üst bedeni “fildişi gibi parlayacak”, “kristal kadar parlak” olmalıdır (Vigarello, 2013).

16.yüzyılda, kadının beyaz tenli olması son derece önemlidir. Beyaz, ışıltı demektir. Saflık, temizlik ve “göklerden inmiş”lik metaforlarını da barındırır. Kadının üst bedeni “fildişi gibi” parlamalı, hatta “kristal kadar parlak” olmalıdır (Vigarello, 2013).


Yüzü bembeyaz pudrayla boyanmış, başında peruğu, korse ile sıkılmış ince beliyle filmlerde de görülmeye alışık olunan 16.yüzyıl kadınlarını pek çok kişi hatırlayacaktır. O dönemde bedenin “üst tarafı”nı düzeltmeye harcanan yoğun emek bu makalenin konusu olacaktır. Portrelerin çoğu da bel hizasında resmedilir. Alt kısım kumaşlarla kapatılır ve kollar bele konulduğunda “porselen bir vazo”yu andırması beklenir.

Tabi o dönemde yüzlerini ve vücutlarını beyaz pudra ile boyayanlara tepki gösterenler de vardır ve bu tepkilerin çoğu Kilise’den gelmektedir. Örneğin 16. Yüzyılda  Benedict rahipleri daha güzel görünmek için boya süren kadının davranışını “bağışlanabilir günah” olarak görmektedir. Onlara göre eğer “koca arayışı” kolaylaşacaksa, bu hareket “onurlu” ve “affedilebilir”dir (Vigarello, 2013: 50).

Bu dönemde, yüzü daha fazla beyazlatabilmek için “tıbbi” önerilerin de varlığı görülür. Örneğin Olivier de Serres, yumurta beyazı, nilüfer çiçekleri, keçi sütü ve pirinç unun karıştırıldığı bir kremden bahseder. Bu karışım her sabah ve akşam yüze sürülmelidir. Bu dönemde içine parfüm, pudra, cilt için beyazlatıcı formüllerin bulunduğu küçük şişelerin üretimi de çoğalır. G. Vigerollo’nun Piccolomini’den aktardığına göre o günlerde Siena’da pudra sürmeyen tek bir kadın yoktur (Vigarello, 2013: 51). Tabi, bu makyaj malzemeleri kalitesine göre fiyatlandırılır. Saf balmumu ile adi balmumu ya da “ince pudra” ile “pirinç pudrası”  malzemeler arasında farklılıklar vardır. Bazı makyaj malzemelerinde altın tozu kullanılırken, bazılarında kurşun kullanılır ki bunlar hep “gizli formül”ler barındırmaktadır.

İçinde civa klorat, bizmut, kurşun klorat, süblimat gibi cilde zararlı ama aynı zamanda cildi beyazlatabilen maddelerin içine konulduğu kremler kullanılır. Bu maddelerin zararları o dönemde de ortaya konulmuş olmasına rağmen yine de kullanılmalarına engel olunamaz. Bunun sonucunda “tüyleri dökülmüş kirpikleri, derisi yüzülmüş yüzler, çürümüş dişler”den oluşan kadınların sayısı çoğalır (Vigarello, 2013: 52). Bu olumsuz etkilerden korunmak için badem çiğnenmesi, ağızda badem yağı ya da bir altın parçası tutulması önerilir.

Beyazlığı garanti ettiği söylenen birçok reçete kulaktan kulağa dolaşır. Haşlanmış nohut suyu, zambak kökü suyu, değerli taş tozu, şap gibi maddelerden yapılan gece maskeleri vardır. En ilginç olanı piliç, güvercin, tavuk yada horoz kanadından yeni alınmış kanla yapılan maskelerdir. Kendinden olanı kendine çeken maske, onu kullanan kadının burnu ve yanakları üzerindeki aşırı kanı ortadan kaldırmakta ve böylece yüzü beyazlatmaktadır.

İçeriğinde civa ve süblimat bulunan beyazlatıcı ürünlerin zararları zamanla anlaşılır. Bu maddeler, cildi kurutup karartmakta, kırıştırmakta, kirpikleri ve kaşları dökmekte, dişleri çürüterek nefesin kötü kokmasına sebep olmaktadır. Bir süre bu maddeleri kullanmayı bırakan kadınlar, sonrasında yine aynı maddeleri kullanmaya yönelirler (Paquet, 2015: 49). Makyaj sözcüğünün de bu dönemde ortaya çıktığını belirtelim. Ancak kelime, olumlu anlamda değil de “hile yapmak, dolap çevirmek” gibi olumsuz bir
anlama sahiptir ve bu anlamını da 19. yüzyıla kadar korur (Paquet, 2015: 49).

O dönemde, beyaz yüzün en önemli düşmanlarından biri güneştir. Bu dönemde, güneş şemsiyeleri kullanılmaya başlanmış ve hatta yüzün hiçbir şekilde güneş görmemesi için yüz maskeleri ortaya çıkmıştır. 16.yüzyılın ikinci yarısında elit kesim arasında, gün içinde maske ile dolaşmak o kadar yaygın hale gelir ki takmayanlar yadırganır.

Yine bu dönemde en iyi et cinslerini yemenin cilde iyi geldiği de düşünülür. Ayrıca Fransız saray  kadınlarının beyaz bir yüze sahip olmak için uyandıklarında kaynatılmış eşek veya keçi sütü içtikleri de söylenir.

17.yüzyıla gelindiğinde, Louise Bourgeois 1636 yılında ilk defa yüzdeki beyaz pudra üzerine kırmızılık sürme fikrini ortaya atar. Artık elmacık kemikler ve dudaklar kırmızıyla renklendirilmektedir. Ancak “uğruna bu tür şeylerin kullanılacağı kişi” olmayınca bazen bu süslemelerin bırakıldığı da görülür. Örneğin Anne d’Autriche, kralın ölümünden sonra ruj sürmekten vazgeçer. Ya da Marie Therese 39 yaşında ruj sürmeyi bırakır çünkü artık yaşlanmıştır (Vigarello, 2013: 94).

Dönemin kadınları zayıflamak için bazı diyetler de uygularlar. Tebeşir tozu yemek ya da kurutulduktan sonra ezilip toz haline getirilmiş ala karga eti ile beslenmek bir diyet örneğidir. Ayrıca başka bir diyet önerisinde; Hint cevizi, badem, fıstık, kabak çekirdeği, keklik ve horoz eti ezilir. İçine şeker de eklendikten sonra bir çeşit kurabiye yapılır ki bunu her gün belli miktarda yemek gerektiği söylenir.

Ancak tüm bu diyet usulleri dışında zayıflamak için kullanılan en popüler yöntem korse giymektir. Korse ne kadar sıkı olursa o kadar zayıflanılacağı düşünülür. “Artık, onun korsesiyle benimki arasında fark yok” gibi sözlerin sarf edilmesi, korselerin bir ölçüm nesnesi olabileceğini de gösterir (Vigarello, 2013: 89). Çocukların da korse takmak zorunda kaldığını bu noktada belirtmekte yarar var.

Zaman içerisinde makyaj, saç ve diyet alışkanlıkları da elbette değişim gösterir. Beyazlaşma isteğinden bronzlaşma isteğine evrilen süreç ise daha kapsamlı bir araştırma gerektirir. Ancak 16. yüzyıldaki bu beyazlaşma isteğinin, öjenik ve oryantalist düşüncelerle olan ilintisi ayrıca incelenmeye değerdir.  

Yararlanılan Kaynaklar:

Paquet, D. (2015). Bir Güzellik Öyküsü. (Çev. O. Türkay). Yapı Kredi Yayınları, İstanbul.

Vigarello, Georges (2013). Güzelliğin Tarihi. Ankara: Dost Kitapevi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir